16 Mayıs 2009 Cumartesi

TÜRK VARLIĞININ EN GÜZEL TERKİBİNİ




.
      
  BEYATLI’NIN GÖRÜŞÜ

İlk olarak, Peçenek ve Kumanlar devşirildi

(Bir konferansı için aldığı notlardaki görüşleri):
1- Biz bu vatana ne zaman gelmişiz?
2- Bu vatanda daha evvel kimler vardı?
3- Gelenler hangi Türk aşîretleridir?
4- Oğuz Türkleri, evvelâ İran’a geldiler. Fakat muazzam bir İran modası Selçuk’un İran’da acemleşmesine sebep oldu.
5- İran’da yerli halk ile müstevli Türkler’in aynı imanda oluşları İran saray an’anesi ve Türkler tarafından daha İran’a inilmeden elde edilmiş İran harsi bunda müessir oldu. O tarihte İran kültürü ve İran edebiyatı. Arap edebiyatını bile tesirinde bırakan bir kemâl merhalesindeydi.
6- Türkler, Müslümanlık tâbirlerinin bile Arapça'sını değil, Acemce'sini kabul ettiler: Resûl yerine peygamber, savm yerine oruç (urûze) salât yerine namaz, vuzü yerine abdest ilh. demeleri böyledir.
7- Fakat Anadolu’ya, Rumeli’ye akan ve buralarda yerleşen Türkler, aynı topraklarda İslavları bile Rumlaştıran, Yunanlaştıran dil ve kültür hakimiyetine rağmen Rumlaşmadılar. Neden? Çünkü dinleri ayrıydı. Türkler kendi din ve milliyetlerini Hıristiyan kavimlerden ve onların dininden çok üstün görüyorlardı.
8- Bu asırlarda Türk hayatına hâkim olan tek kuuvvet gazâ rûhudur. Gazû, Müslümanlakı uğruna Türk’ün de kılıca sarılmasıdır. Hasılı, İslâm dini, bizim yeni vatan topraklarında hem Türk kalmamızı, hem de her çizgisiyle milli ve Müslüman bir güzel sanatlar dünyası yaratmamızı temin etmiştir.
9- Ertuğrul Gazi’den başlayarak, ilk Osmanlı bey ve padişahlarının, asırlarca hep gazi oluşları: diğer büyük serdar ve seraskerlerin gazilikleri, bizim Osmanlı fetihlerimizin en esaslı çizgisidir. Gazâ rûhu ve gazilik ünvânı, bizde Mustafa Kemal Paşa’ya kadar, aynı zihniyetle devam etmiştir.
10- Yeni vatanda yaptığımız en iyi işlerden biri bu vatanda bütün dekorlarıyla Türk olan büyük şehirler, kasabalar ve köyler kurup yerleşmemizdir. Bir diğeri, her ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u alarak Anadolu ve Rumeli’yi yekpâre bu vatan haline koymamızdır.
11- Bu nasıl mümkün olmuştur? Anadolu’da ve Rumeli’de bunları o kadar salâbetle mümkün kılan siyasi ve içtimai vaziyetler nelerdi? İlk Osmanlı padişahlarının bu siyasi ve içtimai vaziyetten en iyi şekilde istifade etmelerini temin eden sır nedir?
12- 1261’de bir sabah, Lâtinler, İstanbul’da Kuman’ların Türk nâralarıyla uyandılar: Mihal Poleologos, İstanbul’a girdi. Demek ki, bu tarihte Paleolog ordusunun en mühim unsuru Kuman’lardı.
Bizans müverrihi Niktas Honyatis yazıyor: “1097’de Birinci Salib Orduları Arnavutluğu yarıp geçtikten sonra Peçenekler’in taarruzuna uğradılar.” 1090’da Peçenekler İstanbul’u muhasara etmişlerdir. Bunu da Anna Komnena yazıyor. Bu kadın müverrih, İmparator Alexie Komnenos’un hemşerisidir. İmparator. Kuman kralını kandırıyor ve Kuman’ların yardımıyla kurtuluyor.
Demek ki, Trakya’da Kumanlar vardı. Kumanlar ve Peçenekler kardeş oldukları halde birbirleriyle harb ediyorlar. Ural Dağları’ndan sıra ile gelenler. Bu Peçenekler, Kumanlar, Hıristiyan Oğuzlar ve Vardar Türkleri’dir.
1300 senesinde ise Bizans tarihleri artık Peçenek, Oğuz, Kuman Türklerinden bahsetmiyorlar. Çünkü bunlar Hıristiyanlaşmıştır.
13- Hıristiyanlar kendi dilleriyle ibadet ederler. Arnavutlar, Arnavutça: Sırplar, Sırpça: Rumlar, Rumca... Kamanlar, Sırp ve Bulgar kilisesine, Vardar Türkleri de Rum kilisesine girdiler. Fakat Türkçe konuşuyorlardı. İbadetleri de Türkçe idi.
14- Sene 1356... Süleyman Paşa Rumeli’ye bu tarihte geçti. Demek ki burada Murad Hüdâvendigar, Türk akvamla karşılaştı.
15- Bizim Çubukova Muharebesi’nde Mogollara mağlûp olmamıza rağmen Rumeli’nde kalışımız da bundandır.
16- Çünkü bir kıt’ada askerle değil, milletle durulur. Timurlenk’in fethettiği topraklarda kalamayışının esas sebebi budur. Çünkü başta Anadolu olmak üzere onun zaptettiği yerlerde kendi milleti yoktu.
17- Osmanlı Türkleri, Rumeli’ndeki Türklükten derhal istifade yolunu tuttular. Müslüman olmayan bu Türkleri devşirdiler, yerli ve kuvvetli bir Türk ordusu kurdular. İlk defa Arnavut ve Boşnak devşirilmemiştir. Çünkü ilk devşirme yapılan yerlerde bunlar yoktu. Arnavutluk ve Boşnakların toprakları henüz fethedilmemişti. Hasılı ilk Osmanlı asırlarında devşirme ordusu ekseriyetle Türktür. Teâkup eden asırlarda ise orduda Türkleşmiş ve Müslümanlaşmış Balkan çocukları vardı. Fakat bunlar Osmanlılığa ve Müslümanlığa o kadar inanmışlardı ki, Türkler kadar imanlı savletler yapıyorlardı.



TÜRK VARLIĞININ EN GÜZEL TERKİBİNİ YAPAN ADAM
“Cihan vatandan ibarettir itikadımca” diyen Beyatlı, Türk millî kimliğinin yeniden oluşmasında çok büyük hizmeti olan bir büyük şairimizdir.

Sağlığında kendi imzasını taşıyan bir tek eseri yayınlanmamıştı. Şiirleri bazı şiir severlerin defterlerinde kayıtlı idi. Pek çok kişinin ezberinde bulunduğu, antolojilerde ve hemen bütünüyle okul kitaplarında yer almasına rağmen hiçbir şiir kitabı yoktu. Ölümünden kısa bir zaman sonra hemen bütün eserleri, makaleleri, sohbetleri ve hatıraları kitaplaşmaya başladığında bütün Türk kamuoyu onu yeniden keşfetti.

Hakkında dernekler, enstitüler ve müzeler açıldı. Adı okullara, meydanlara, yerleşim birimlerine verildi. Birbirini takib eden çok önemli araştırmalar yapıldı. Hakkında yüzlerce doktora tezi yapıldı. Binlerce, on binlerce makale yazıldı. Fakat hâlâ onun özellikle Türk milliyetçisi yönü araştırılıp senteze kavuşturulmadı. Daha henüz pek çok bilinmeyen yönleri araştırılmadı, yorumlanmadı. Türklüğün ve Türk medeniyeti tarihinin en güzel tarifini ve terkibini yapmış bulunan bu büyük vatan ve millet evlâdı kimdir? Ne için çalıştı, neler yaptı, beraberinde hangi hasretleri taşıyarak ebediyete intikal etti? Bugünkü Türkiye’nin yeniden yapılanması hareketlerinde, Türk ve Batı çatışmasında, AB topluluğu önünde onun engin ve zengin deneyimlerinden tarih ve kültür değerlendirmelerinden tam yararlanacağımız günleri yaşıyoruz. Bütün bu sorunlara cevap verecek, tarihe cevap teşkil edecek karşılıklar en çok onun eserlerinde vardır. Bunlardan yararlanmak için ise her şeyden önce ve en önce asgari bir millî tarih şuuruna ve bir millet terkibindeki unsurların neler olduğuna eğilmek lazımdır. Bu yolda da onun arkasında bıraktığı emsalsiz terkiP eserleri, yorumları ve değerlendirmeleri bize her zaman ışık tutacaktır. Onun bir cümlesi, bir mısraı, kısa bir notu ve bütünüyle fikir ve düşünceleri Türk milleti varoldukça yaşayacaktır. Bugüne olduğu kadar geleceğimize de ışık tutacaktır.      YAHYA KEMAL BEYATLI KİMDİR?

Türk edebiyatı tarihinin en büyük on şâiri arasında sayılan Yahya Kemal, aynı zamanda büyük bir Türk düşünürüdür. Şiirleri kadar derin ve manâlı fikir yazıları, edebî hatıraları ve tarih konusundaki çok özel değerlendirmeleri ile tanınmıştır. Fakat bütün bu değişik yanları içinde en belirgin tarafı büyük bir Türk milliyetçisi olmasıdır. 2 Aralık 1884’de fetihler devri yâdigârı bir Türk şehri olan Üsküp’de doğmuş, 1 Kasım 1958’de İstanbul’da ölmüştür. Mezarı Rumeli Hizarı Mezarlığı’nda İstanbul fethinin şehiTlerinin ve hayranı olan değerli Türk edip ve şâirlerinin yanındadır. Üsküp’de başlayan ilköğretimini İstanbul’daki Vefa Lisesi’nde tamamlayarak Paris’e gider. Burada yüksek tahsilini tamamlayarak Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirir. 1911’e kadar Paris’te dokuz yıl kalır. 1915’den 1923’e kadar İstanbul Üniversitesi’nde çeşitli ders müderrisliği yapar. 1923’de Urfa Milletvekilliği yapmıştır. Daha sonra 1949 yılında emekli olana kadar Büyükelçiliklerde bulunmuştur. Lozan Konferansı heyetinde de murahhaslık yapmıştır. Ölümünden sonra pek çok kültür kuruluşumuza, parklara ve semtlere, sokaklara onun adı verilmiştir. Eserleri ancak ölümünden sonra bir dizi halinde yayınlanmıştır. On iki eserinin yanında hakkında yazılmış irili-ufaklı kitapların sayısı 27 tanedir. Yine hayatı ve sanatı üzerine on binlerce makale yazılmıştır. Bunların çok az bir kısmı rahmetli Hilmi Yücebaş tarafından “Bütün Cepheleriyle Yahya Kemal” adıyla iki büyük ciltte toplanmıştır. Ayrıca bu makalelerinden oluşan bir cilt de Prof. Dr. Kâzım Yetiş tarafından hazırlanarak yayınlanmış bulunmaktadır. Hayatını anlatan eserler arasında Prof. Dr. Cahid Tanyol’un Yahya Kemal’in sağlığında yayınlanan makalelerinden oluşan eseri ile yine onun en yakın arkadaşlarından olan Ahmed Hamdi Tanpınar’ın eseri en değerlilerindendir. Hayatı hakkında iki adet de resim albümü yayınlanmıştır