17 Mayıs 2009 Pazar

YENİCE VARDAR





YENİCE-i VARDAR

Yunanistan’da tarihî bir kasaba.

Günümüzde Giannitsa adıyla anılır. Büyük Makedonya ovasının (Kampania) kuzey kenarında, Paikon dağlarının güney etekleriyle daha güneyde bulunan ve sığ bir göl
olan Yenice gölü (bugün kısmen kurutulmuştur) arasında yer alır.
 Burası Gazi Evrenos Bey tarafından XIV. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Kuzey Yunanistan’ın önemli ulaşım eksenlerinden Selânik-Vodina yolu kasabadan geçer.
 Evliya Çelebi’nin (1668) efsanevî hikâyesine göre Yenice fetihten sonra yıkılan iki küçük Bizans kalesi arasında ortaya çıkmıştır. Evrenos Bey ovanın yüksek tarafına cami, kervansaray, imaret, medrese, hamam ve su yolları inşa ettirmiş, Serez’de kendisine bağlı kişileri ve ailelerini bu yeni şehre yerleştirmiştir. Yer altından ve taş kemerlerle 10 kilometreden daha uzak mesafedeki Paikon dağlarından şehre içme suyu getirtmiştir. Yeni kasabanın civarındaki geniş ovalarda akıncı birliklerinin atlarını otlatmak için uygun yerler vardı.
 Evrenos Bey’in oğullarıyla halefleri, özellikle İki Yürekli Ali Bey (ö. 864/1460) ve Îsâ Bey (ö. 1470) döneminde bu yeni kasaba önemli bir Osmanlı kültür merkezi haline gelmiş, yeni cami ve mekteplerle süslenmiştir
. Gazi Evrenos Bey, Şevval 820’de (Kasım 1417) Yenice-i Vardar’da ölünce Selçuklu tarzında inşa edilen büyük bir türbeye defnedilmiştir.
 Onun vakıflarına Makedonya’daki pek çok köy tahsis edilmiştir. 925 (1519) yılına ait Tahrir Defteri’nde yarısından fazlasının Türkçe, diğerlerinin Slavca ve Yunanca adlar taşıyan elli dokuz köy kayıtlıdır (BA, TD, nr. 70).

Selânik’in Osmanlılar tarafından fethi üzerine (833/1430) II. Murad, Yenice’den Selânik’e nüfus nakilleri yapmıştı.
 Buna rağmen Yenice gelişmesini sürdürdü. XV. yüzyılın son çeyreğinde Îsâ Bey’in oğlu Şemseddin Ahmed Bey bir dizi bina yaptırdı.
 Günümüze ulaşan Arapça vakfiyesinde binalar arasında bir mescid, bir medrese, bir çifte hamam, bir tek hamam, bir imaret, dört tarafındaki dükkânlarıyla birlikte bir bedesten, yine dükkânlarıyla birlikte bir han ve yeniden imar edilmiş su kemerinin de yer aldığı dikkati çeker
. Bunlardan bedesten, han ve dükkânlar kasabanın güney tarafında, mescid (daha sonra cami), medrese ve tek hamam ise kuzeybatı tarafında bulunur
. Şemseddin Ahmed Bey ayrıca çocuklarını eğitmek için Nakşibendî şeyhi meşhur âlim Abdullah-ı İlâhî’yi Yenice’ye davet etmiştir
. Medresenin özellikle Şeyh (Molla) İlâhî için inşa edildiği anlaşılmaktadır
. Kasabanın kuzey tarafında bir vadide kurulan medrese kasabanın batısındaki tepede yer alan Ahmed Bey Mescidi’nin aşağısındadır.
 XX. yüzyılın erken dönemlerine ait posta kartları medresenin on (ya da on iki) öğrenci hücresiyle çevrili, sütunlu avlusu bulunan büyük bir yapı olduğunu gösterir. 
Abdullah-ı İlâhî 896’da (1491) Yenice’de vefat etmiş, mescidin arkasındaki bir türbede bulunan kabri daha sonra Büyük Tekke adıyla bilinecek olan yapıya dönüşmüştür. Burası Nakşibendî tarikatının Balkanlar’a yayılmasını sağlayan büyük bir ziyaret yeri özelliği taşır
. Ahmed Bey vakfının giderleri kazadaki dört köyün vergi gelirleriyle karşılanmaktaydı (müslüman Hisarbeyli köyü, hıristiyan Bulgar ve Eflak köyleri, karışık Obroc köyü). Bunların dışında vakıf Karaferye kazasındaki Agostos (Náousa) köyü de vakfa aitti. Bu köy, Arabitsa nehrinin yukarısında en güzel yerde Abdullah-ı İlâhî için inşa edilen tekke civarında ortaya çıkmıştı. Buraya imtiyazlı bir statü verilmiş, vergi muafiyeti sağlanmıştı. 925’te (1519) 372 hıristiyan ve on bir müslüman hânesinden oluşan nüfusu vardı (BA, TD, nr. 70). İmtiyazlı konumuyla Agostos köyü XX. yüzyılın başlarında büyük bir merkez haline gelmiştir. 5650 kişilik nüfusunun 650’sini müslümanlar teşkil ediyordu. Vakfın kurucusu “Koca” Ahmed Bey 1502 veya 1503’te ölünce Abdullah-ı İlâhî’nin yanına gömüldü.

H. Lowry ve İ. Erünsal tarafından yapılan Evrenos ailesiyle ilgili bir araştırmaya göre (bk. bibl.) XVI. yüzyılın ilk yıllarında Koca Ahmed Bey’in kardeşi Hüseyin’in Gazi Evrenos vakfının mütevellisi olan oğlu İskender Bey dedesinin yıkılan camisinin yerine daha büyük bir bina inşa ettirmişti. Binanın yapım şekli inşasının II. Bayezid zamanında (1481-1512) gerçekleştiğine işaret eder. Yapının, biraz daha eski olan İstanbul’daki Şeyh Vefa Camii ile de benzerliği olduğu düşünülür. Daha önce kabul edildiği gibi binadaki kubbe ya da ahşap kaplamalı portiko, 2005 yılında Mavrokefalidou tarafından basılan çok sayıdaki eski posta kartlarının da gösterdiği gibi hiç var olmamıştır. Söz konusu yapı Büyük Cami ya da İskender Bey Camii adıyla tanınmıştır. Evliya Çelebi camiyi 1668’de tasvir etmiş ve inşa tarihini 916 (1510-11) olarak vermiştir. Dubrovnik kayıtlarında İskender Bey (Schenderbegh Aurenosovich) 1517 ve 1518’de Hersek sancak beyi olarak gösterilir. Şecereye göre 27 Safer 925’te (28 Şubat 1519) İskenderiye (Kuzey Arnavutluk’taki İşkodra) sancak beyi iken vefat etmiştir.

Yenice-i Vardar’ın bugüne ulaşan en eski tahrir defteri 925 (1519) yılına ait olup buna göre kasabada 793 hâne ve 284 mücerretten (bekâr erkek) meydana gelen müslüman nüfusu (4000 dolayında), yirmi beş hâne hıristiyan ve yirmi beş hâne de yahudi bulunmaktaydı (BA, MAD, nr. 170).
hüsnü yazıcıBu rakamlar 4000’i biraz geçen bir nüfus miktarını verir. Nüfusun % 94’ü müslümanlardan oluşmaktaydı.
 Daha sonraki tahrirler (936 [1530], 957 [1550] ve 1568) nüfusta belirgin bir düşüşe işaret eder; 
1540’tan sonra bu düşüşün hızını kestiği anlaşılmaktadır. 
Âni düşüşe, Belgrad-Sirem ve Slavonya’nın kuzeyinde yeni fethedilen ve elverişli toprakları bulunan bölgelere yapılan göçlerin yol açtığı düşünülebilir
. 1521’den sonraki on yıllarda düşüş ya da durağan nüfus olayı Balkanlar’daki pek çok şehirde görülmektedir.
 İkinci bir ihtimal, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilk yıllarındaki sürgün 
veya 1520’lerdeki korkunç bir salgın ya da bu üç faktörün bir arada bulunmasıdır
. 994 (1586) yazında Yenice-i Vardar’ı ziyaret eden Âşık Mehmed şehri suru olmayan; camileri, hamamları, pek çok pazar yeri ve bir bedesteni bulunan açık bir yerleşim birimi diye tanımlar.
 Ayrıca Gazi Evrenos Bey ve Abdullah-ı İlâhî’nin türbesinin yanında yolculara yemek verilen Evrenos oğlu Îsâ Bey’in bir imaretinden söz eder.
 Âşık Mehmed kasabadaki birkaç medresenin varlığını haber verir; kasaba ahalisinin zeki insanlar olduğunu, pek çok ulemâ ve muallimin bulunduğunu söyler.
 Daha sonra 1668’de şehri gören Evliya Çelebi burası hakkında geniş bilgi verir. Ona göre 1500 evi, on yedi mahallesi vardır. Evler bahçelidir ve taştan yapılmıştır. Sancak beyleri ve ileri gelenler tarafından inşa ettirilen, en büyüğü İskender Bey’e ait on yedi camisi bulunur. Yedi mektebin yanında kasabada üç imaret mevcuttur (Abdullah-ı İlâhî’nin medresesindeki imaret, Receb Çelebi’nin imareti, ve Gazi Evrenos Türbesi imareti). Kasabanın üç hamamı bulunuyordu (bunların ilki Gazi Evrenos tarafından Çarşı bölgesinde, daha küçüğü ise Abdullah-ı İlâhî Tekkesi’nin aşağısındaki vadide Evrenosoğlu Ahmed Bey tarafından inşa ettirilmişti). Pazar yerinde altı kubbeli, demirle kaplanmış, dört kapısı olan bir bedesten yer alıyordu. Pazar kesiminde 740 dükkân vardı. Evliya Çelebi, Yenice’deki insanların nasıl giyindiğini de ayrıntılı biçimde anlatır ve Âşık Mehmed gibi kasabanın ve civar ahalisinin yaz aylarında taşındıkları Yenice yaylasını da anar. Evliya Çelebi’nin ziyaretinden hemen sonra İskender Bey Camii’nin büyük kubbesi yıkıldı, fakat tekrar inşa edilmedi. Ancak vakfın mütevellisi Evrenosoğlu Süleyman Bey tarafından 1081’de (1670) caminin kubbesi yerine ahşap bir çatı yapıldı. Aynı yıllarda IV. Mehmed Yenice’yi ziyaret etti ve Süleyman Bey’in evinde kaldı.

1167’de (1754) Evrenosoğlu Şerif Ahmed kasabaya yüksek bir saat kulesi inşa ettirdi. Bu yapı fazla tanınmayan şair Ferîd’in yazdığı kitâbesiyle günümüzde hâlâ ayaktadır. 1805’te William Martin Leake, Yenice’yi daha önceki önemine dikkat çekercesine pek çok cami harabesinin bulunduğu bir kasaba olarak tasvir eder. 1831 nüfus sayımında Yenice-i Vardar kazasının kadın ve erkek toplam 13.622 kişilik müslüman nüfusu ve 8570 kişi civarında hıristiyan nüfusu vardı. 1848 Eylülünde İngiliz sanatçısı Edmund Lear kasabanın ayrıntılı bir panaromasını çizdi; ona göre burada yüksek minareleri bulunan dördü kubbeli altı cami mevcuttu. En çok dikkat çekeni ise Büyük Evrenosoğlu İskender Bey Camii idi. 1303’te (1885-86) Gazi Evrenos vakfının mütevellisi Mehmed Şefik Paşa, günümüzde mevcut olmayan uzun tamirat kitâbesinde de aktarıldığı gibi (Lowry - Erünsal, s. 36, 91-95) eski Evrenos türbesini XIX. yüzyılın Avrupa üslûbunda yeniden inşa ettirmiştir. Türbenin ön girişinin üzerinde yer alan kitâbeye göre bina 1910 yılında tekrar onarılmıştır.

Kāmûsü’l-a‘lâm’da Yenice-i Vardar 8281 kişilik nüfusu, on camisi, iki medresesi, bir rüşdiyesi, altı ibtidâî mektebi, ayrıca Yunan ve Bulgarlar’a ait mektepleri olan bir kasaba şeklinde tanımlanır.
 Kasabada 520 dükkân, otuz beş han, üç hamam, iki imaret ve büyük bir kışla bulunur.
 Yenice-i Vardar’ın eskiden daha müreffeh bir yer olduğu, kasabada yetişmiş pek çok âlim ve şairin varlığı da zikredilir. Karacaâbâd nahiyesiyle birlikte Yenice kazasının seksen dokuz köyü ve çoğunluğunu müslüman Türkler’in, diğerlerini Yunanlılar ile Bulgarlar’ın teşkil ettiği 40.394 kişilik bir nüfusu mevcuttur.
 Kasaba civarındaki verimli geniş ovada buğday, çavdar, yulaf, arpa, darı, mısır, pirinç, pamuk, tütün ve diğer ürünler yetiştirilir
. Yörede ipek böcekçiliği yapılır, yıllık 100.000 okka (128.000 kg.) ipek kozası elde edilir. 

Ancak 1900 yılında Vasil Kançov’un ayrıntılı istatistiği bunlardan farklı sayılar verir. Buna göre 5100 Türk, 4000 Bulgar-hıristiyan, 300 Çingene, doksan yahudi, yirmi beş Yunanlı ve yirmi dört Eflaklı (Ulah) nüfusu bulunmaktadır. Yenice-i Vardar kazası doksan bir köye sahiptir. Kazada 9485’i Türkçe, 12.170’i Bulgarca konuşan müslüman Pom, 24.789 Bulgar hıristiyan, 274 hıristiyan Eflak, yirmi dört Yunanlı ve 900 civarında müslüman Çingene’den meydana gelen toplam 48.760 kişilik bir nüfus vardır. Bu nüfusun 26.234’ü hıristiyan ve 22.555’i (% 46) müslümandır.

 Kāmûsü’l-a‘lâm’da müslümanların sayısı yüksek gösterilirken
 Kançov, Bulgarlar’ın sayısını yüksek gösterir
. Bununla birlikte 1831-1900 yılları arasındaki yetmiş yıl boyunca sayımlar, Slavlar’la Yunanlılar tarafından uygulanan stratejiler doğrultusunda Osmanlı Balkanı’nın çoğu yerinde gözlenen bir durum olarak hıristiyanlarınmüslümanlardan çok daha hızlı biçimde arttığına işaret eder.

 1900 yılı dolayında Makedonya topraklarıyla ilgili geniş bir araştırma yapan Adolf Struck, Yenice’yi 2000 evi olan, 6000’i Türk, 3000’i Slav, 700’ü Yunanlı ve Eflak’tan (Aromun) oluşan toplam 9700 kişilik nüfusa sahip bir yer diye tanıtır. Struck sadece yedi caminin varlığından söz eder. Kasabada bulunan pek çok harabenin eskiden buranın ne kadar çok önem taşıdığına işaret ettiğini belirtir. XIX. yüzyılda kasabada korkunç bir veba salgını çıkar; bu sebeple ahalinin çoğunluğu kasabayı terketmiş, nüfusu da hızlı bir düşüşe geçmiştir. Struck, Evrenosoğlu Ahmed Bey ve Abdullah-ı İlâhî Türbesi’ni görmüştür. Her ikisine karşı müslüman ahali derin bir saygı duymaktadır. Gazi Evrenos’un ve Ahmed Bey’in büyük su kemeri ayaktadır ve hâlâ kasabanın su ihtiyacını karşılamaktadır.

I. Balkan Savaşı’nda Osmanlı ve Yunan orduları arasındaki Yannitsa savaşı esnasında (11 Kasım 1912) Yenice-i Vardar’ın büyük bölümü yakılmış ve tahribata uğramıştır

. Lozan Antlaşması’nın ardından Makedonya Türkleri ile Anadolu’daki Yunanlılar mübadele edildi.

 Yakınlardaki Moglena bölgesinin müslüman Ulahları gibi kasaba ve civarındaki yerlerde kendilerini müslüman ve Türk olarak tanımlayan ve Bulgarca konuşan Pom bölgeyi terke zorlandı.

 Yunan ordusunun Makedonya’yı ele geçirmesi sırasında Bulgar piskoposluğuna bağlı kalmayı tercih eden Bulgar hıristiyanları kuzeye kaçtılar
. Daha önce Yunan kilisesine bağlı kalanlar ise zamanla Grekleşti.
II. Dünya Savaşı esnasında 1944 Eylülünde kasaba yeniden tahribata uğradı.
 Savaş sırasında vadideki Evrenosoğlu Ahmed Bey Camii ile Abdullah-ı İlâhî Türbesi’nin aşağısında yer alan çok kubbeli medresenin de aralarında bulunduğu harabe halindeki Osmanlı binalarının çoğu yıkıldı.
 1967’de kasabanın en aşağı kısmında Paleo Pazarou (Eskipazar) diye adlandırılan yerde tarihî bir şadırvanın kalıntılarından olan ince bir mermer yalak hâlâ ayakta idi. II. Dünya Savaşı’ndan önce burada Şadırvanönü Han’ı mevcuttu ve yakınlarında altı kubbeli olan büyük Evrenosoğlu Ahmed Bey Bedesteni’nin kalıntıları vardı. Her iki binayı da Yenice’nin eski sakinleri çok iyi hatırlar. 1988’de İskender Bey Camii’nin yakınında bir apartmanın temelini atmak için yapılan kazıda büyük bir hanın alt katmanları ortaya çıktı. Bu kalıntılar sessizce ortadan kaldırıldı. Yunan ordusuna ait bir askerî kampın içinde bulunan Ahmed Bey Camii topçu atışları için hedef olarak kullanıldı. Portikonun yarısı, kubbenin büyük bir bölümü yıkıldı. 2009’da burası hâlâ aynı biçimdeydi.

Son yıllarda ayakta kalan Osmanlı binaları Yunan arkeolojik hizmetlerinin korumasına alındı.
 Bunlar Gazi Evrenos ve torunlarının türbeleri, yakınlardaki saat kulesi
, Gazi Evrenos Hamamı
, yıkık durumdaki Ahmed Bey Camii,
 Abdullah-ı İlâhî Hamamı, 
daha önce Evrenosoğlu Ahmed Bey’in mezarı olduğu söylenen XV. yüzyıldan kalma bir kubbeli mektep
, İskender Bey Camii’nin harabesi
 ve 1949’dan itibaren Saint Paraskevi Kilisesi’ne dönüştürülen, daha önceki Şehreküstü mahallesinde yer aldığı bilinen bir türbeden ibarettir
. 1916’da çekilen fotoğraflar çatıyla kaplı bir camiyle yanında bir türbenin varlığını göstermektedir.
 2005-2006’da uzun bir süre pamuk fabrikasının deposu olan Gazi Evrenos Türbesi,
 Yunan arkeoloji hizmetlerince restore edilmiştir.
 Çalışmalar esnasında Evrenos’un mezarı açılmış, kemikleri (ve bulunan tesbihi) Selânik’e götürülmüştür.
 Kısa bir müddet sonra saat kulesi tamir edilmiştir. 
Aynı restorasyon planı ayakta kalan diğer Osmanlı binaları için de yürütülmüş, ancak Yunan Devleti’nin karşılaştığı ekonomik kriz sebebiyle bu faaliyetler sekteye uğramıştır.

Yenice-i Vardar aralarında şairler, yazarlar ve tasavvuf erbabının da bulunduğu birçok kişinin memleketidir
. Bu çizgi XV. yüzyılın ikinci yarısında Şeyh Abdullah-ı İlâhî ve Haydarî şeyhi Baba Ali Mest-i Acemî ile başlar, 
bütün XVI. yüzyıl boyunca devam eder
. Şair Nesîmî tarzında yazan Usûlî,
 Hurûfî şiirleri kaleme alan Derûnî,
 bütün Doğu dillerinde şiir yazan Yûsuf Sîneçâk
, talebesi Hasan Sunahî ve kardeşi Hayretî,
 tarihçi ve şair Âgehî Mansûr Çelebi,
 divan şairi ve Mevlevî dervişi Garîbî
, büyük şair Hayâlî Bey
 yanında ulemâdan Hâfız Mahmud Vardârî,
 Vardârî Şeyhzâde Mehmed Efendi ve
 Abdülkadir Vardârî zikredilebilir







Yenice-i Vardar’ın Türkler Tarafından Fethi
Osmanlı Devleti'nin Rumeli’ye yerleşmesi arizi bir hadise değildi.
1348 yılında Aydınoğlu Umur Bey'in ölümü ve Aydınoğulları Beyliği'nin
Latinler'le uğraşmak zorunda kalması, Rumeli harekâtında Osmanlılar'a
öncülük hakkı vermiştir. Çöküş dönemindeki Bizans'ın bölgede oluşturduğu
otorite boşluğunu Sırp Kralı Stefan Duşan, Makedonya ve Serez'i alıp
Sırp ve Yunan krallığını ilan ederek doldurmaya başlamıştı. Duşan,
Makedonya’yı elde ettikten sonra İstanbul’u ele geçirmek için Orhan
Bey’e bir heyet göndererek anlaşma teklifinde bulunmuş ancak Orhan Bey
menfaatlerine ters düştüğü için bunu dikkate almamıştı. Bizans’taki taht
mücadeleleri sırasında Duşan, İmparator V. Paleologos’u, Osmanlılar
ise Kantakuzenos’u desteklemişlerdi11. Müteakiben 1352'de Dimetoka
yakınlarında, Sırp ve Bulgar kuvvetleri, Süleyman Bey kumandasındaki
Osmanlı ordusuyla karşılaşmış ve ağır bir yenilgi almışlardı12.
Sırplar bu ağır yenilgiye uğrarken Bizans tahtına Kantakuzenos
geçmişti13. Yeni Kral tahtını muhafaza etmek için Osmanlılar'dan aldığı
yardım karşılığında Çimpi Kalesi'ni Osmanlılar'a vermişti14.
Nitekim Sultan I.Murad dönemindeki bu fetih politikası neticesinde
1361'de Edirne alınmıştır. Edirne alındıktan sonra Sultan Murad,
Dimetoka'ya geçmiş, ancak Lala Şahin Paşa'yı burada bırakarak Kuzey
Trakya fetihlerine devam etmesini emretmişti15. Aynı şekilde Karesioğulları
emirlerinden olup 1342’de Osmanlıların hizmetine geçen Evrenos Bey ise
Batı Trakya'nın fethine görevlendirilmişti16. Verilen emir üzerine Gümülcine
üzerine harekete geçen Evrenos Bey, 1362’de Gümülcine ve Yenice-i
Vardar'ı fethederek Osmanlı topraklarına kattı17. Evrenosoğulları tarafından
alınmasından sonra, yoğun bir şekilde Türk iskânına sahne olan Yenice-i
Vardar, XV. asırdan itibaren önemli bir sanat ve kültür merkezi olarak da
varlığını devam ettirmiş ve XVI. başlarında Selanik Sancağına, 1541’de Paşa
Sancağına, 1556’da ise tekrar Selanike bağlı olduğu görülmektedir18. XVII.
Asırda Yenice-i Vardar’ı ziyaret eden Evliya Çelebi Seyahatnamesinde
Kaza’nın Selanik’e bağlı olduğunu belirtmektedir.1885 tarihli Selanik
Vilayeti salnamesinde de Kaza’nın Selanik sancağına bağlı olduğu
kaydedilmiştir19. 1912’deki Balkan Savaşlarına kadar, Selanik Sancağına
bağlı bir kaza olarak Osmanlı egemenliğinde kalmıştır

55 dakika önce · Gönderiyi Sil
Karacaabad Selanik

Yenice-i Vardar, Tesalya ile Güney Yunanistan’a ayrılan sapakta,
son derece önemli stratejik bir noktada kuruluydu. Selanik’e uzak olmayan
kent, geniş bir ovanın ortasında Vardar ve Karasu ırmaklarının yakınında
bulunuyordu; burada önceleri gazi birliklerine daha sonra ise İstanbul’daki
süvari birliklerine at yetiştirilirdi20. Vardar Nehri’nin mecrasının batısında
bulunan şehrin doğusunda, Selanik ve Avrethisarı, batısında Vodine,
güneyinde Karaferye21, Şehrin kuzeyinde ise Tikveş ve Ustruca şehirleri
vardı. Güneydoğusunda ise kendisi ile aynı ismi taşıyan Yenice Gölü
bulunmaktaydı22. Rumca isim “Giannitsa” olan şehir23 fetihten sonra
Yenice adını almıştı. Ancak Edirne’deki Yenice kasabasından ayırmak
maksadıyla şehir için Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi) tabiri kullanılmaya
başlanmıştı24.
Osmanlı fethinden sonra şehir hakkındaki bilgilerimizin
kaynağını Evliya Çelebi’nin Seyahatname isimli eseri oluşturmaktadır.
XVII. asırda şehri ziyaret eden Evliya Çelebi şehir hakkında şu bilgileri
vermektedir: “Eşkâl-i zemin-i şehr-i Yenice; mezkûr olan iki kal’anın
mabeyininde ve bir vasi dereli ve tepeli bayır yerde on yedi adet mahallat-
ı mamureli şehirdir. Cümle bin beş yüz adet kiremid örtülü bağ ve bahçeli
tahtani ve fevkani ve vasi birbirlerine seyrek vaki olmuş kâr-gir bina
hanelerdir.” Evliya Çelebi, şehir merkezinin batısında gerek Yenice’den
gerekse civar köy ve kasabalardan ticaret ve ziyaret için gelenlerin
kaldıkları, camileri, dükkânları, hamamları ile mamur bir yayla’dan ve
başta Evrenos Gazi Ziyaretgâhı olmak üzere ziyaret edilen yerlerden
bahsetmektedir25. Evliya Çelebi’den öğrendiğimiz bu bilgilerin haricinde
elimizdeki Tahrir Defterleri’nden şehrin XVI. asırdaki mahallerini, nüfus
durumunu, tarihi eser ve abidelerini ve ticari hayatını dolayısıyla şehrin
fiziki yapısı ve iktisadi yapısı hakkında bilgi edinmek mümkündür.
Şehrin Kalesi
Elimizdeki Tapu Tahrir Defterlerinde şehrin kalesine ait bilgi
yoktur. Kale görevlilerine ait bir kayıta da rastlanılmamıştır. Evliya Çelebi
Yenice-i Vardar’da iki kalenin mevcudiyetinden “İki aded kal’adır.. Biri
Tekirpınarı kal’asıdır. Kim şehrin bir ucu anda imiş. Bir kal’ası halen
imar olan şehr olduğu yerdedir kim ana Virebiye Kal’ası dirler. Anun içün
Defter-i Hakanide Kal’a-i Vardar Yenicesi Sahra-yı Virebiye dirler”26 diye
bahsetmektedir. Buradan kalenin sonradan yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Şehrin Mahalleri
Şehir veya kasaba, zirai kıstasların yanında başka istihsal
faaliyetlerinin görüldüğü, hukuki bakımdan belirli bir statüye sahip
toplanma merkezleridir27.Genellikle bir kadı’nın ve mülki askeri idarecilerin
51 dakika önce · Gönderiyi Sil
Karacaabad Selanik

bulunduğu Osmanlı Şehri tahrir defterlerinde “nefs”, “kasaba” gibi isimlerle
açıklanmaktadır28.
XVI. asırda, han- hamam, bedesten, pazaryeri, çarşısı küçük
işletmeleri, idare binaları ve askeri-mülki idarecileri ile şehir kimliğine sahip
olan Yenice-i Vardar, fiziki ve sosyal yapının bir öğesi olan mahallelere
taksim edilmiştir. Türk-İslam şehirlerinin başlıca unsuru olan mahalleler,
umumiyetle bir mescidin etrafındaki sınırlı sayıda evlerden meydana gelen29
ve genellikle birbirini tanıyan, toplumsal dayanışma yönünde bir bütün teşkil
eden toplulukların yaşadığı yerdir.
Tablo 1. Yenice-i Vardar Şehri’nin Mahalleleri ve Nüfus Durumları

MAHALLELER

Acem Kadı
Ahmet Bey
Ali Bey
Cami-i Evrenos Bey
Çınarlı
Hüseyin Bey
Davud Bey
Esken /Ayuk
Hacı Mustafa
Hacı Resul
Hacı Uğurlu
Hızır Bey
İsa Bey
Mehmet Beğ Veled-i Hızır Bey
Mescid-i Hacı Lala
Şehri Kuster
Tabbağan Tâbi-i Mahalle-i Cami
Yakup Bey
Yusuf Bey
Zaviye-i İsa Bey
YEKÜN

H: Hane M: Mücerred

Yenice-i Vardar’ da 1520’de 17 mahalle varken 1541 ve 1556’ da
ise mahalle sayısı 18’ e çıkmıştır. Bu süre içerisinde bazı mahalleler ortadan
kalkmışken bazıları ise yeni ihdas edilmiş yahut birleştirilmiş ya da diğer
mahallelere nüfus hareketleri olmuştur.
Örneğin Hüseyin Beğ ve Çınarlı Mahalleleri 1520’de kayıtlarda
yokken 1541’de bu Mahallelere rastlanmaktadır. Daha önceki tahrirlerde
mevcutken 1556’da Gebran Mahallesi olan Esken (Ayuk)’e kayıtlarda
rastlanılmamakla beraber barındırdığı Gayr-i Müslim nüfus büyük ölçüde
Şehr-i Kuster Mahallesine kaymıştır. Bu nüfus haraketinden sonra zikredilen
Mahalledeki Müslüman nüfusda bir azalma meydana gelmiştir. Mehmet
Beğ Veled-i Hızır Beğ Mahallesi ise 1520’de mevcutken 1541 ve 1556’da
bu mahalleye rastlanılmamıştır. Şehrin İsa Beğ ve Zaviye-i İsa Beğ
Mahallerinin nüfuslarında düzenli bir artış mevcut iken diğer mahallerde
nüfusun düzensiz olarak artıp eksildiğini görmekteyiz.
48 dakika önce · Gönderiyi Sil
Karacaabad Selanik

şehrin mahalleleri arasında önemli ölçüde nüfus kaymaları yaşandığını
göstermektedir.
Şehrin en kalabalık mahallesi 1520’de 42h. ile Yakub Beğ
Mahallesidir. 1541’de 55h. ile İsa Beğ Mahallesi, 1556’da ise 81h. ile Ahmet
Beğ Mahallesi Şehrin en kalabalık mahalleleri olmuşlardır. Nüfusu en az
olan mahalle ise 1520’de 13h. ile Hacı Uğurlu, 1541’de 12 h. ve 1556’da ise
14h. ile Hüseyin Beğ Mahallesi olmuştur. En büyük nüfus artışı ise 29h. artış
ile 1541–1556 seneleri arasında Ahmet Beğ Mahallesi’nde görülmektedir.
Şehrin Nüfus Durumu
Osmanlı Tahrir Defterleri mali nedenlerle derlendiğinden, nüfusun
tamamı değil vergi mükelleflerini kapsar30. Askeri hizmetler için muafiyet
tanınanlar dışındaki bütün yetişkin erkekler vergi mükellefi sayılırdı. Ancak
genellikle görev süreleri boyunca vergi muafiyetinden yaralanan küçük
memurlar değil ömür boyu muafiyeti hak edecek kadar yüksek düzeyli
kişiler tahrir defterleri dışında tutulurdu31.
Daha önce de belirtildiği gibi Yenice-i Vardar Şehri’nde 1520’de 17
mahalle32, 1541ve 1556’da ise 18 mahalle33 mevcut olup üç tahrirde de şehir
de bir Gebran mahalle vardı. Nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman’dı.
Şehir, toplam nüfus olarak 1520’de 471h.-66m., 1541’de 606h.-
66m., 1556’da ise 677h.-189m. görülmektedir.
Tablo 2. Şehirdeki Müslüman Nüfus

Tarihler
Hane
Mücerred
Muaf
% 10 Askeri-Görevli
TOPLAM

Tablo 3. Şehirdeki Gayr-i Müslim Nüfusu

Tarihler

Hane
Mücerred

TOPLAM

Osmanlı’larda “hane” tabirinin büyüklüğü konusunda herhangi
bir veri bulunmadığından, hane ve toplam nüfus sayıları büyük ölçüde
tahmine dayanmaktadır34. Bu tahmini hesaplamalarda Ö.L. Barkan Tahrir
Defterlerinde “hane” tabir edilen vergi mükellefi bir ailenin ortalama beş
kişiden meydana geldiği varsayımında bulunmuş ve hane sayısının 5 sabit
sayısı ile çarpılarak toplam hane nüfusunun tespit edileceğini öngörmüştür35.
Barkan’ın önerdiği bu hesaplama yöntemi temel alınarak ve şehirdeki % 10





askeri görevlilerde bu nüfusa ekleyerek Yenice-i Vardar’daki tahmini nüfusu
şu şekilde tesbit ettirmek mümkündür.
Tablo 4.Yenice-i Şehrinin Tahmini Nüfusu

Tarihler

Müslim Nüfus
Gayr-i Müslim
Toplam Nüfus

Tabloda da görüldüğü üzere Müslüman nüfus 1520’de 2.753 kişi
iken 1541’de % 22’lik bir artış göstererek 3.535 kişiye çıkmıştır. 1556’da
ise Müslüman nüfus % 11 artarak 3.996 kişiye çıkmıştır. Şehirdeki Gayr-
i Müslim nüfus ise 1520’de 120 kişi iken 1541’de % 51’lik bir artışla 181
kişiye 1556’da ise % 19’luk bir artışla 216 kişiye yükselmiştir. Şehirdeki
toplam tahmini nüfus ise 1520’de 2.873 kişi iken 1541’de 3.716 kişiye
1556’da ise 4.212 kişiye yükselmiştir.
Şehirdeki Sosyal Yapı
Şehir halkının yaşayışı hakkında Evliya Çelebi şu bilgileri
vermektedir: “Nice bin hanedan ve sahib-i ayân ve kibar gün a gün çuka
libaslar giyub, ferhadhani ve hazar, altunbaş ve hünkari ve köse destar-
ı Muhammedi sarar, eşraf ve kibarı var. Vasat’ül-hâl olan ehli ve tüccar
ve sanayi çuka kontoş ve çuka çakşir ve çuka samur ve zerdave kalpak
ve kopçalı çakşir ve bellerinde teybend ve kuşaklarında kor pala, bıçak
ve varsak taşıyub, Rum-ili gazileri gibi reftar eder fütaları vardır. Amma
ıstılahat-ı lisanları Rum-ili lehçelerine yakın “gelmesık, varmasık”
deyu “sık” kelimesini sık sık istimal ederler.”36
Büyük çoğunluğunu Müslüman nüfusun oluşturduğu şehirde
meskûn olan kişilerin baba adları ile kaydedilen isimlerinin incelenmesi
şehrin içtimai bünyesi hakkında bize bir fikir vermektedir. Müslüman nüfus
içerisinde kullanılan isimlerin büyük bir kısmını Hasan, Hüseyin Ahmed,
Ramazan, Mustafa, Musa, Yunus, Hızır, İlyas, Muhammed, Davut ve İsa
gibi islami isimler oluşturmaktadır. Ayrıca şehirde Memi, Karagöz, Alagöz
gibi isimlerle kara ve sarı sıfatlı isimlerin çok kullanıldığı görülmektedir.
Bunun yanı sıra Durali, Umur, Turgut, Balaban, Doğan, Orhan gibi Türk
isimlerine de rastlanılmıştır. Şehirde Musa, Yunus, Hızır, İlyas, Muhammed,
Davut ve İsa gibi Peygamber isimleri taşıyan kişilerde vardır. Çok az sayıda
olmak üzere isimlerin sonunda Anadolulu ve Rumelili gibi ibarelere de
rastlamaktayız. Şehirde sonradan Müslüman olduğu anlaşılan Bin Abdullah
isimli kişilerde mevcut olup bu Yenice-i Vardar’da ki Gayr-i Müslim

1520

2.753
120
2.873



halkın İslâmlaşma sürecini de göstermektedir. Bundan başka isimlerinin
önünde “bin” eki olmayan Hacı Musa, Hacı Davut, Hacı Yusuf gibi isimler
hac görevini yerine getiren kişilerin ortaya çıkarmaktadır ki, o dönemin
şartlarında bunların varlıklı kişiler olmaları gerekir. Şehirde görev ve
özelliklerinden ötürü muaf zümrelerde mevcuttu Yenice-i Vardar şehrindeki
muaf zümreler şunlardır:
Tablo 5. Yenice-i Vardar Şehrindeki Muaf Zümreler

Muaflar

İmam

Müezzin

Hatip

Mevali

Seyyid

Şakird

Danişmend

Çavuş

Farraş

Sipah

Muhassıl

Şeyh

YEKÜN

Görüldüğü üzere şehirdeki muafların büyük bir çoğunluluğunu dini
görevliler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra idari kademede, dinî ve sosyal
müesseselerde çalışan kişiler de şehirdeki muaf zümreyi oluşturmaktadır.
Yenice-i Vardar şehri aynı zaman da ünlü divan şairlerinin
yetiştiği bir kültür merkezidir37. Divan Edebiyatına başta kendisine Kazâ’da
1541’de zeamet verilen Hayali Bey olmak üzere yirmiyi aşkın divan şairi
yetiştirmiştir38.
Edebi alandaki bu gelişmenin haricinde şehirde Şeyh Abdullah İlah-
i Simavi ile başlayan çok güçlü bir tasavvufi cereyan vardı. Nakşibendî
tarikatına mensup bu kişi Evrenosoğlu Ahmet Bey’in ricası ile ömrünün son
yıllarını Yenice’de geçirmiş ve halk üzerinde büyük tesirleri olmuştur39.
İktisadi Hayat ve Ticaret
Şehir esnafının ürettiği malların haricinde kır-iskân birimlerinde
reayanın ürettiği mahsuller de burada pazarlanmaktaydı.


aynî vergi olarak topladığı mahsulleri şehir pazarına sürerek bunları nakde
çevirmekteydi.
Ünlü seyyah Evliya Çelebi şehrin ticari müesseseleri hakkında şu
bilgileri vermektedir: “Cümle yedi yüz kırk adet çarşuyi ve bâzâr, dükkân ve
bezestanı vardır. Cümle dahi kıymet eşyalar bi-minnet bulunur amma altı
aded kurşun örtülü kubbe cevheri ve dört adet temür kapuli kâr-gir bina bir
metîn bezzazistanı var kim deyme şehirlerde böyle kâr-hane-i zîba yoktur.”40
Şehir merkezi ile birlikte bir bütün olarak Yenice-i Vardar Kazası,
verimli topraklara sahib bir bölgede bulunmaktaydı. Bu sebeple, başkent
İstanbul’un zahire ihtiyaçlarının bir bölümü de buradan karşılanmaktaydı41.
Şehrin ticari kapasitesi ve fonksiyonu hakkındaki temel bilgilerimiz
kullandığımız Tahrir Defterlerine ve bu defterlerdeki Kanûnnâmelere
dayanmaktadır. İçerik olarak birbirlerine çok benzeyen ve Kanuni
döneminde tanzim edilen bu Kanûnnâmelere göre şehir pazarına yiyecek
ürünlerinden: bal, yağ, zeytin, peynir, süt, pirinç, piyaz, kavun, karpuz,
kestane, madeni ürünlerden mıh, mürdeseng42, nal, kalay, demir, dokuma ve
giyim ürünlerinden kızıl ve kara boya, aba, kürk, kepenek43, deri, alet imali
ile ilgili ürünlerden: tahta ve mertek44, taşıma hayvanlarından at ve merkep
ile koyun ve sığır gibi kesimlik hayvanlar getirilmekteydi. Ayrıca “iki akçe
satandan ve iki akçe alandan alunur” ibaresi ile pazarda esir satıldığı kaydı
da kanûnnâmelerde vardır45. Kanûnnâmelerden aldığımız bu ilk bilgilerin
haricinde şehrin ticari kapasitesi ve fonksiyonu hakkında bilgi edinebilmek
için tahrir defterlerindeki şehre ait vergi gelirlerinin tetkiki, bu hususta bize
az çok bilgi verecektir.
Görüldüğü üzere şehrin vergi gelirleri kent Padişah hasları
arasındayken 68.116 akçelik bir yekün tutmuş ancak bu yekün 1541’de
59.232 akçeye düşmüştür. Tablodan da anlaşılacağı gibi bu düşüş Mukâta’a
gelirlerindeki düşüşten kaynaklanmaktadır. 1556’da ise Mukâta’a gelirleri
hesaba dâhil edilmemiş aynı tahrirde dükkân, meyhane ve Gayr-i Müslim
cizyeleri de vergi toplamına katılmamış ve şehrin vergi geliri 45.490 akçeye
inmiştir.

Bu açıklanan rakamlar genel olduğu için pazara gelen mallar ve bu
malların satılabilen miktarı hakkında kesin bilgi vermemektedir. Ancak bu
verilerden yola çıkarak şehrin ticari hacminde düşüş olduğu söylenebilir.

Tablo 6. Yenice-i Vardar Şehri’nin Vergi Gelirleri

Mahsûl-ı Başhane

Gelirler

Mahsûl-ı Tuzhane

Resm-i Arûs

Mukâta’a-i Bâc-ı Bâzâr

Mukâta’a-i Zemin-i Dekakin

Mukâta’a-i Cizye-i Gebran

İhzâr-ı Nefs-i Yenice

Resm-i Zemin-i Bostan

Resm-i Kışlak

Resm-i Bağât -i Müslim

Mukatâ’a-i Resm-i Siyah

Mahsûl-i Beyt’ül Mâl ve Mâl-ı
Gayıp ve Yava ve Kaçkun

Resm-i Besâtin

Mahsûl-i Meyhâne

Öşr-i Gallât ve Hubûbât

Öşr-i Penbe

Öşr-i Bahâ-ı Susam

Resm-i Dönüm-i Bağat

An Hasıl-ı Pâre

Öşr-i Giyâh

Öşr-i Kovan

YEKÜN

Yenice-i Vardar’da vergiye tabi, küçük sanayi kuruluşu olarak tarif
edebileceğimiz ve birçok Osmanlı şehrinde mevcut olan boyahane veya
yağhane gibi işletmelerin olmadığı görülmektedir. Bu kabilden işletmeler
olarak başhane ve tuzhane mevcuttur. Hayvanların baş ve ayaklarının
satıldığı başhaneden 1520’de 1.233 akçe, 1541’de 3.700 akçe, 1556’da
9.000 akçe olmuştur ki bu hayvan kesimininde göstergesidir. Ayrıca bölgede
gittikçe artan bir tuz inhisarı da göze çarpmaktadır. 1520’de 800 akçe olan
tuz geliri 1541’de 1.300 akçeye, 1556’da ise 12.000 akçeye yükselmiştir.

Öte yandan toplanan meyhane vergisi de bölgedeki alkol üretim
ve tüketim kapasitesi ve yan kolu olan bağcılık hakkında bize bir fikir
vermektedir.

XVI. asırda kent içinde çarşı, pazar ve kapanların asayiş ve
alışverişinin güvenliği için görev yapan kimseler bulunuyordu. Ases adını


alan bu koruma görevlileri, Asesbaşının başkanlığında örgütlenmişlerdi.
Şehirdeki ticari hayatın emniyeti, merkezi yönetim tarafından özenle
korunmaya çalışılmış asesbaşılık görevlerinde bulunan kişiler hakkında
gelen suistimal şikayetleri derhal teftiş ve takip altına alınmıştı46. Osmanlı
şehirlerinin hemen hepsinde tesadüf olunan yerler alışveriş merkezleri
çarşılar ve pazarlardır. Pazara getirilen mallardan muhtesip marifetiyle
bâc vergisi alınır. Malın narhı tesbit edilir ve ancak ondan sonra satışına
izin verilirdi. Şehre satılmak için değil de başka yere sevk için getirilen
mallardan ‘mûrur-ı bâc’ı alınmamakta idi47. Tahrir Defterlerinde, bu
görevliler hakkında hiçbir kayıt yoktur. Ancak Evliya Çelebi şehirdeki
görevlileri “sipah kethudası, muhtesib ve bâcdarı ve şehir kethudası vardır.”
İfadesi ile sıralamaktadır48.
Yenice-i Vardar’da bulunan dükkân sayısı ile ilgili Tahrir
Defterleri’nde herhangi bir kayıt mevcut değildir. Ancak bu konuda Evliya
Çelebi şehirde yediyüzü aşkın çarşı, pazar, dükkân ve bezestan olduğundan
bahsetmektedir49.
Yenice-i Vardar şehrindeki esnaf mesleklerinin sayı ve çeşitleri
hakkında kısmen de olsan Tahrir Defterlerindeki şahıs isimlerinin yanlarına
düşülen açıklamalardan bilgi alınmaktadır.
Dokumacılıkla İlgili Meslek Grupları
Yenice-i Vardar Şehrinde Dokumacılıkla ilgili dokuz çeşit meslek
mevcuttur. Bunlar çullah, hayyat, terzi, abacı, kuşakçı, çukacı, örücü, boyacı
ve hallaçlardır.1520’de bu iş koluna bağlı toplam meslek sahibi sayısı otuz
iki iken, 1541’de yirmi, 1556 da ise on sekize düşmüştür. Meydana gelen
bu düşüş, bir bütün olarak Yenice-i Vardar Kaza’sındaki pamuk istihsalinde
yaşanan düşüşle bağlantılı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Dericilik Ve Onun Yan Kolları İle İlgili Meslek Grupları
Dericilik ve onun yan kolları şehir ekonomisi için önemli bir yere
sahiptir. Kasaplar tarafından kesilen hayvanların derileri, işlenip eşya
haline getirilmesi için şehirdeki debbağlara verilirdi. Tabbağan isimli bir de
mahallesi bulunan Yenice-i Vardar’daki dericilik mesleği ile uğraşan esnaf
sayısı 1520’de 22 ve 1541’de 35 iken 1556’da 20’ye düşmüştür. Bu veriler
ile Kazâ genelindeki hayvan üretimi arasında bir paralellik mevcut olup
Kazâdaki hayvan üretiminin bu mesleği icra edenlerin sayısını belirlediği
görülmektedir. Şehirde debbağlığın yanında papuçcu, başmakçı, göncü,
kürkçü ve çarıkçı gibi mesleklere de rastlamaktayız.
Taşıma Hayvanları Ve Buna Bağlı Meslek Grupları
Bu meslek grubu ise nalbant, semerci, palancı, keçeci, çulcu, katırcı,
sığırcı, merkepçi deveci ve bazdarlardan oluşmaktaydı. Esnaf sayısı ise



1520’de on sekiz, 1541’de otuz altı, 1556’da ise on beş olarak kayıtlıdır.
Tahrir defterlerinden anlaşıldığına göre şehirde taşıma hayvanlarını
satanlardan ziyade bu hayvanlara ait kullanılacak eşya üretenlerin sayısı
daha fazladır.
Gıda Maddeleri İle İlgili Meslek Grupları
Osmanlı Devletindeki en büyük zirai üretim olan hububat kaynaklı
bir mesleki gruptur. Ayrıca et ve balık ürünleri satan meslek sahipleri de
mevcuttur. Çeltikçi, bostancı, balıkçı, kasap, yağcı, etmekçi, fırıncı, helvacı,
şıracı, şerbetçi, bozacı, attar ve sucu bu meslek grubunun üyeleridir.1520’de
meslek sahiplerinin sayısı on iki iken, 1541’de on dokuz, 1566’da ise on
yedidir.
İnşaat Yapımı İle İlgili Meslek Grupları
İnşaat imali ile ilgili olan bu meslek grubu şehirdeki en az sayıda
bulunan meslek sahiplerini içermektedir. Ev ve binaların tamir ve tadili ile
uğraşan meslek grubu beş çeşit meslek yelpazesine sahiptir. Bunlar duvar
örücüsü, temel eşicisi, çatı örtüsü için kiremitçi, ev döşemesi için mermerci
ve alt çatı örtüsünü yapan mertekçilerden oluşmaktaydılar.
Alet İmali İle İlgili Meslek Grupları
Bu gruba ait meslek sahibleri 1520’de beş,1541’de on iki, 1556’da
ise on bir kişidir. Madeni ürünlerin üretimini yapan esnaf sayısı daha
fazladır. Bu mesleği icra eden kişilerin sayısı 1541’de 1520’ye göre iki
katından daha fazla bir sayıya yükselmiştir. Bu durum bu ürünlere olan
talebin arttığını göstermektedir. 1556’daki esnaf sayısı 1541 yılıyla aşağı
yukarı aynı seviyededir.
Serbest Ticaretle İlgili Meslek Grupları
Çeşitli dallarda ticaret yapanları içeren bu mesleki grup içerisindeki
meslek sahiplerinin sayısı 1541’de toplam 21 kişi iken 1556’da bu sayı
oldukça azalmıştır. Bu azalma büyük ölçüde tüccar sayısındaki düşüşten
kaynaklanmaktadır. Faaliyet gösterilen meslekler ise çerçi, pazarcı, celep,
tüccar, dükkandar, gedik ve eskicidir.
Belirli Bir Gruba Dâhil Edilmeyen Meslekler
Bu meslek grubunda ise yukarıdaki iş kollarında bahsedilmeyen
meslekler sıralanmıştır. Burada temizlik ürünleri satan esnaflarla berber,
tellak, tellal, değirmenci, kolcu, mumcu ve çıracı gibi meslek sahiplerinin
varlığı da ortaya çıkmaktadır. İlk iki tahrirde on yedi kişi olan esnaf sayısı
1556 ‘da yediye düşmüştür. Bu meslek sahiplerindeki düşüş şehirde 1556’da
bir ekonomik bir sıkıntı olduğunu göstermektedir.
Şehirdeki Dini Ve Sosyal Kurumlar



Yenice-i Vardar Şehri’nin iskânında önemli bir unsuru oluşturan dini
ve sosyal kurumlar, büyük ölçüde bölgeyi ele geçiren Evrenosoğulları
tarafından kurulmuştur. Bir kısmı günümüze kadar ayakta durmayı başaran
bu yapılar, şehrin Türk-İslam silueti kazanmasında Evrenosoğulları ailesinin
rolünü ortaya koyması açısından da kayda değerdir.
Camiler
Evrenos Beğ Camii: Yapılış tarihi bilinmeyen cami, Evrenos
Gazi tarafından yaptırılmış olup Cami-i Evrenos Beğ Mahallesinde
bulunmaktadır50. Bu cami 1520, 1541 ve 1556 tarihli defter kayıtlarında
zikredilmektedir.
Ahmed Beğ Camii: Ahmed Beğ Mahallesinde bulunan cami,
Evrenos Bey’in torunlarından (iki yürekli Ali Bey’in oğlu) Ahmet Bey
tarafından yaptırılmıştır. Ulu cami olarak da adlandırılır51. 1912 yılına kadar
ayakta duran cami daha sonra Balkan ve II. dünya savaşları esnasında harap
olmuştur52.
Mustafa Paşa Camii: 1556 tarihli Tahrir Defterinde Acem Kadı
Mahallesinde Cami imamının ismi zikredilmektedir. Cami hakkında hiçbir
bilgi yoktur53.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Yenice-i Vardar’daki beş cami
hakkında şu bilgileri vermektedir: “On yedi aded Cami mirmiran ve kibar-
ı âyân camileridir. Cümleden mükellef ve mükemmel ve mamur ve müzeyyen
cemaat-i kesireye malik çarşu içinde İskender Beğ Camii kurşun kubbeli
ma’bedgâh-ı kadimdir. Kıble kapusi üzre tahrir olunan tarihi budur: H 916
andan Badrali Camii müreffeh ve musani mabedgâhdır ve İsa Beğ Camii
hakkaki bani-i mimar-ı selef ilm-i hendese üzre mahbub bina itmiş kim
görenler pesendide içerler ve Receb Çelebi Camii bu dahi kâr-ı kadim Cami-
i pür nurdur ve Şeyh-i İlahi türbesinde Ahmed Beğ Camii bu terkim olunan
beş adet camilerden maadası cümle on iki aded mahalle mescididir.”54
Mescidler
Hacı Lala Mescidi: Hacı Lâlâ mahallesinde bulunan mescidin üç
tahrir defterinde de kaydı vardır55.
Cafer Beğ Mescidi: 1556 tarihili defterde kayıtlı olup Cafer Beğ
mahallesindedir. Diğer defterlerde kayıtlı değildir56.
Ali Beğ Mescidi: 1520 tarihli defterde zikredilen mescid Ali Beğ
mahallesindedir. Diğer defterlerde kaydı yoktur57.
Evrenos Beğ Mescidi: 1520’de mescid İmamının, 1556’da mescidin
Cami-i Evrenos Beğ mahallesinde kaydı vardır58.
Acem Kadı Mescidi: 1500 tarihli defterde Acem Kadı mahallesinde



kayıtlıdır. Diğer defterlerde kaydı yoktur59.
Murat Zaim Mescidi: 1541 tarihili defterde Acem Kadı
mahallesinde mescid imamının kaydı mevcutken diğer defterlerde kayıtlı
değildir60.
Hızır Kemal Mescidi: Zaviye-i İsa Beğ Mahallesindeki bu mescid
1556 tarihli defterde kayıtlıdır. Diğer defterlerde kaydı yoktur61.
Hacı Mustafa Mescidi: 1556 tarihli defterde mescid imamının
kaydına rastlanmaktadır. Bu kayıt diğer defterlerde yoktur62.
Evliya Çelebi seyahatnamede on iki mahalle mescidinden şöyle
bahseder: “...Cümle on iki aded mahalle mescididir. Cümleden Evrenos Gazi
Mescidi ve Şah-ı İlahi Mescidi meşhur olan mescidler bunlardır.”63
Zaviyeler
Zaviye, tekkelerin küçüğüne verilen addır. Şehir ve kasabaların
genellikle ücra yerlerinde bulunur. Hücre, küçük oda anlamına da gelir64.
İsa Beğ Zaviyesi: Her üç defterde de isim olarak belirtilen Zaviye,
İsa Beğ mahallesindedir65.
Evliya Çelebi Seyahatname’de “... aded tekke-i sahib-i tarik pişva-
yı dervişan ve abdalan hankahlarıdır. Cümleden Şeyh-i İlahi tekyesi ve
hankah-ı mamurdur.” İfadesiyle sayı belirtmeden tekkelerden söz etmiştir66.
İmaretler
İmaret, medrese talebesiyle fakirlere yemek pişirilip yedirilen
yerlere verilen addır.67 Kayıtlara göre Yenice-i Vardar şehrinde aşağıdaki
imaretler bulunmaktaydı.
Vakıf-ı İsa Beğ El-Merhum: Evrenos Bey’in oğlu olan İsa Bey’in
kurduğu imaretdir. 1556 tarihli defterde kayıtlı İsa Beğ Mahallesinde olup 2
imam, 2 müezzin, 2 hayyat, 2 debbag, 1 farraş, 1 katib, 1 kilari, 2 anbardar
ve diğer 15 görevli bulunmaktaydı68.
Evliya Çelebi imaretler için de şöyle demektedir. “cümle üç adet
darü’z- ziyafe-i mekul-i fakiran, vardır. Cümlesinden Recep Çelebi ve Şeyh-
i İlahi medrese İmareti ve Gazi Evrenos Türbesi İmareti bunların bay ve
gedaya ve has ve umuma nimetleri daimdir.”69
Hamamlar
Tapu Defterlerinde hamamlara ait bir kayıt yoktur. Evliya
Çelebi, “Cümle üç aded hamam-ı revinaları var cümleden Gazi Evrenos Beğ
Hamamının âb-u hevası ve binası ve hudamları ve besadir-i memduhdur ve
çarşu içinde Ahmed Beğ Hamamı gayet müfessih ve Şeyh-i İlahi Hamamı
bir küçük hamamdır.” diyerek, hamamların varlığından bahsetmektedir.
Nitekim defterlerdeki tellak kayıtları da bunu doğrulamaktadır70.



Gazi Evrenos Bey Hamamı: Gazi Evrenos Bey türbesinin yanında
inşa edilmiştir. Kitabesi bulunmayan yapının taşıdığı mimari özelliklerden
yola çıkılarak 1385–95 tarihleri arasında yapıldığı düşünülmektedir.
Hamamın bugün büyük bir bölümü yıkık durumda olup, bir kısmı ev halinde
kullanılmaktadır71.
Medreseler
Evrenos Beğ Medresesi
Tapu-Tahrir Defterlerinde medreselere ait herhangi bir kayıt yoktur.
Evliya Çelebi Seyahatnamede Evrenos Beğ Medresesi için şu bilgileri
verir: “ Cümle bir aded medrese-i âlimandır. Ol dahi Gazi Evrenos Beğ’in
kurşun örtülü kubbeler ile tezyin olmuş darü’c tedris-i tahsili ûlûmidir.”72
Aynı bilgiye Cahit Baltacı’nın, XV-XVI. asırlarda Osmanlı Medreseleri
adlı eserinde de rastlamaktayız. Baltacı, medresenin I. Murad veya
Yıldırım Bayezid zamanında yapılmış olabileceğini zikrederken medrese
müderrislerinden Muhlisiddin Mustafa Nikari, Ehliceli Muhyiddin Efendi ve
Mustafa Hazani Efendi isimlerini vermektedir73.
Türbeler
Gazi Evrenos Beğ Türbesi
Tahrir defterlerinde kaydedilmeyen bu türbe hakkında Evliya Çelebi;
ziyaretgâhın kurşun örtülü bir kargir kubbesi olduğunu ve içeride alt ve
üst zeminde yerleştirilen iki sanduka bulunduğunu, alt zeminde bulunan
sandukanın Evrenos Bey’e ait olduğunu söylemektedir74.
Günümüzde halen varlığını koruyan türbenin Arapça olan
kitabesinde, miladi 17 Kasım 1417 tarihine denk gelen “…İsa oğlu Hacı
Evrenos 820 senesi şevval ayında 7. Çarşamba günü bu dünyadan ahirete
intikal ederek vefat eylemiştir. “ ibaresi mevcuttur75.
Osmanlılar’ın Balkanlardaki ilerleyişinin ilk duraklarından olan
Yenice-i Vardar, sahip olduğu stratejik konum itibariyle sadece askeri
karekter taşıyan bir şehir değil aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin fetihlerle
birlikte sistemli bir biçimde yürüttüğü iskân politikasının da güzel bir
örneğidir. Ünlü Türk akıncı beylerinden Evrenos Bey tarafından ele geçirilen
şehir, ailenin imar faaliyetleri ile XV. asırdan itibaren bir kültür ve sanat
merkezi halini almıştı

VODİNA

Yunanistan’ın Makedonya bölgesinde bugün Edessa adını taşıyan tarihî bir şehir.

Yunanistan’ın kuzeyinde, Yunanistan Makedonyası’nın (Ege Makedonyası) idarî birimlerinden (nomos) biri olan Pella nomosunun merkezidir. Deniz seviyesinden 320 m. yükseklikteki bir plato üzerinde yer alır. Selânik körfezinde Ege denizine ulaşan Loudhias nehrine dökülen Vodas çayının küçük kolları şehrin içinden geçer ve doğu tarafında düzlüğün sonunda 70 m. yükseklikte bir şelâle oluşturur. Vodina/Vodena Slav dillerinde “su şehri” anlamına gelir. Arnavutluk’un liman şehri Draç’tan (Durrës) Selânik vasıtasıyla İstanbul’a uzanan tarihî Via Egnatia yolu üzerinde bulunur. Antik dönemden VII. yüzyılın ilkdönemlerindeki Slav işgallerine kadar Edessa adıyla anıldı; bu ad Slav hâkimiyetinde Vodena’ya, Osmanlı döneminde Vodina’ya dönüştü, 1922’den itibaren tekrar eski adını aldı. Burası antik Makedonya’nın ilk merkezi olan Aigai’ın devamı gibi düşünülmüşse de Büyük İskender’in babası II. Filip’in mezarı yanında Vergina’da (Karaferye’nin [Béroia] güneydoğusu) kraliyet mezarlarının ortaya çıkarılmasından sonra bu teori bütünüyle reddedilmiştir. Edessa antik şehri şelâlelerinin aşağısındaki sulak ve yeşil ovada kurulmuştu. Buraya ait kalıntılar yapılan yoğun kazı çalışmaları neticesinde ortaya çıkarılmıştır. Duvarların orijinal inşa tekniği daha sonraki pek çok tamiratla birlikte milâttan önce IV. yüzyıldan kalmadır. V ve VI. yüzyıllara kadar giden erken döneme ait hıristiyan bazilikasının bulunması ovadaki bu şehrin o dönemde varlığını gösterir. Literatürde, uzun zamandan beri platoda yer alan bugünkü şehrin olduğu mevkide antik dönemden kalma herhangi bir kalıntıya rastlanmadığı ileri sürülmüştür. Ancak yeni kazılar sırasında Bizans şehrinin doğrudan Helenistik döneme ait temellere dayanan sur ve burçlarının bazı kısımları bulunmuştur. Dolayısıyla burada aşağı şehre hâkim olan eski bir kale (Akropolis) bulunduğu anlaşılmaktadır. Hem şehir hem kale 600 yılı dolaylarında meydana gelen Slav-Avar istilâsı sırasında yıkılmış olmalıdır. Aşağı şehir terkedilmiş, sadece güvenli platoda bir kale kalmıştır. Bunun kuzeyinde Varousi denilen açık bir yerleşim alanı zamanla gelişme kaydetmiştir. Müslümanlar da çoğunlukla platonun batısında yerleşmiştir. Polybius’tan (ö. m.ö. 120 civarı) başlamak üzere bazı klasik yazarlar kasabayı Edessa şeklinde zikreder; Yunanca olmayan bu ad Trakça ya da Frigce “su” anlamındadır. Aşağıdaki antik Edessa’nın ortadan kalkması ve yukarı düzlükte daha küçük bir şehrin inşası hususunda kaynaklarda bilgi yoktur. 691-692’de Edessa Piskoposu Isidoros’un İstanbul’da düzenlenen Trulla Konsili’ne katıldığı zikredilmiş, ancak onun nerede oturduğu belirtilmemiştir. 600 yılından sonra şehrin civarındaki geniş alanda yoğun bir Slav yerleşmesi meydana gelmiştir. XIX. yüzyıl ile XX. yüzyılın ilk dönemlerinden kalma askerî haritalarda görülen, fakat günümüzde hepsi Helenleştirilen köy ve nehir adları Slav yerleşimin Vodina’nın güney uçlarına kadar ulaştığını ortaya koyar.

IX ve X. yüzyıllarda burası ilk Bulgar çarlığının bir parçasıydı. X. yüzyılın son yıllarında Çar Samuil’in idaresindeki Makedon-Bulgar İmparatorluğu’na katıldı. Şehir Slavca Vodena ismiyle ilk defa tarihçi Skylitzes tarafından 1001 yılında zikredilmiştir. Skylitzes, Vodena’yı hayli yüksek kayalıklar üzerindeki pek çok küçük nehir tarafından sulanan platoda müstahkem bir yer olarak tasvir eder. Platodaki eski şehirde (Varousi) her ikisi de Komnenler dönemine ait fresklerle süslenmiş, hâlâ iyi durumda bulunan XII. yüzyıldan kalma Koimisis Panaghias Kilisesi ile II. Dünya Savaşı sırasında yıkılan Ayo Theodori Kilisesi’nin mevcudiyeti o dönemlerde bile şehrin yüksek platoda yer aldığı rivayetini doğrular. 1001 yılında Vodina, İmparator II. Basil tarafından ele geçirildi ve Slavlar’ın isyanlarının ardından Bizans İmparatorluğu’na dahil edildi. Bizans İmparatoru II. Basileios’un 1020 tarihli mühründe Vodina piskoposluk merkezi diye geçer (Ivanov, s. 557). 1150 tarihli Bulgar başpiskoposları listesinde Vodina da anılır. 1230 Martında Çar II. Ivan Asen’in Epirus despotunu yenmesi üzerine Vodina tekrar canlanan Bulgar İmparatorluğu’na katıldı ve Epirus despotu Michael Komnenos’un 1246’da şehri geri almasına kadar onların hâkimiyetinde kaldı. İznik İmparatoru Ioannes Vatatzes 1251-1252’de Vodina’yı zaptetti. Şehir pek çok defa el değiştirdikten sonra 1343’te Sırbistan kralı ve imparatoru Çar Duşan tarafından zaptedildi. 1350’de Bizans İmparatoru Ioannes Kantakuzenos şiddetli bir saldırı neticesinde buraya hâkim olduysa da kısa bir süre sonra Sırplar’a karşı başarısızlığa uğradı. Sırplar henüz tamir edilmemiş surları tamamen yıktılar, şehri yağmaladılar ve kalenin diğer kısımlarını tahrip ettiler. Çar Duşan, Vodina ve Vérroia’yı (Karaferye) 1356’da kızı Irene ile evlenen Radoslav Hlapen’e verdi. Osmanlı fethine kadar Vodina Sırplar’ın hâkimiyetinde kaldı.

Erken dönem Osmanlı tarihleri Vodina’nın fethiyle ilgili oldukça karışık bilgiler içerir. Neşrî, Vodina ve Çitroz’un (Kitros) fethinden söz ederek bunun 1389 yılından hemen sonra gerçekleştiğini belirtir (Târîh-i Cihannümâ, I, 310-311). Eserini XVI. yüzyılın başlarında kaleme alan Kemalpaşazâde şehrin, Üsküp’ün fethinin ardından 1391’de ele geçirildiğini yazar. Oruç Bey ise buranın fethini Üsküp ve Vidin’in zaptından sonraki bir tarihe koyar. Ancak Vidin, Niğbolu Savaşı’nın hemen ardından 1396’da zaptedilmiştir. Âşıkpaşazâde de Vodina’nın Üsküp’ten sonra fethedildiğini kabul ederek bu olayı Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırdığı imaret, medrese ve cami inşasını başlatmasından (1391) önce zikreder. Hoca Sâdeddin Efendi, fethin Evrenos Bey’in Çayhisar (Damasis) ve Yenişehir’i (Larissa) aldığı yıl olan 1386’da gerçekleştiğini öne sürer. Kuvvetli bir ihtimale göre doğru olan bu son tarihin 1386-1387 kışı olarak kabul edilmesi daha uygundur. Osmanlılar’ın bu arada Çitroz’u da aldıklarına dair bilgi Hoca Sâdeddin’den kaynaklanan bir hatadır. Zira Vodina, Teselya yolu üzerinde bulunmayıp Batı Makedonya’ya geçiş noktasındadır. Teselya’ya iki geçiş noktasından biri olan Çitroz, birkaç yıl sonra 1389’da tahta geçmesini müteakip Yıldırım Bayezid’in emriyle alınmış olmalıdır. Makedonya ve Gazi Evrenos tarafından 1386’da alınan Teselya arasındaki batı yolu, Karaferye’den (Vérroia) geçerek dağlık Serfiçe (Servia) ve Alasonya (Elasson) şehirlerinden Damasis’e ve Teselya ovasına ulaşır, Vodina gibi Çitroz’u da tamamen dışarıda bırakır. Dolayısıyla Çitroz’un fethiyle ilgili doğru tarih 1389-1390 olmalıdır. Mahallî gelenek şehrin


Evrenos Bey tarafından ve yerli halkın hıyanetiyle ele geçirildiği yönündedir. Her hâlükârda hıristiyan halkı orada kalmış ve kiliselerini korumuştur. 1395-1396 tarihli kısa Bizans kroniğinde de bu yılda Vodina’ya ağır hasar veren büyük bir depremden söz edilir (Schreiner, III, 96). Şehrin tekrar toparlanması uzun zaman almış görünmektedir. Vodina’da müslüman nüfusun varlığına işaret eden en eski Osmanlı yapıları Evrenosoğlu Ahmed Bey’in inşa ettirdiği, Cemâziyelevvel 904 (Aralık 1498) tarihli Arapça vakfiyesi olan cami, imaret, çifte hamam, çeşme ve değirmenlerdir. Ahmed Bey’in oğlu Mûsâ Bey vakfa mütevelli tayin edilmiş, daha sonra da adını taşıyan bir mahalle civarında kendi camisini yaptırmıştır. 1530’da düzenlenen, ancak içerdiği bilgiler 1520’li yıllara kadar giden bir tahrir defterine göre Vodina, Yenice-i Vardar kazasında bir nahiye merkezi idi ve küçük bir kasaba durumundaydı. Kasabada, aralarında yedi imaret hizmetkârının bulunduğu altmış bir hânelik bir müslüman cemaati yanında 132 hânelik hıristiyan hânesi mevcuttu (% 32’si müslüman olan toplam 900-1000 arası nüfus). Yenice-i Vardar, Vodina’dan hemen hemen üç kat daha büyüktü.

977 (1569-70) tarihli tahrir kayıtları (BA, TD, nr. 723) Vodina’nın çabuk geliştiğini ve müslüman nüfusun arttığını ortaya koyar. Bu sırada şehirde altmış hıristiyan hânesine karşılık 128 müslüman hânesi ya da 560 hıristiyan nüfusa karşılık mücerredler dahil 700 müslüman vardı. Osmanlı Devleti nezdindeki yeni Venedik balyosu Lorenzo Bernardo 1592’de Vodina’dan geçtiğinde şehirde gece kaldığı bir kervansaray ve bir kadı (ki 1569’da henüz yoktur) bulunduğunu bildirir; yüksek platodaki tahkimatla ovadaki aşağı şehrin kalıntılarını anlatır ve orada ne askerî bir birlik ne işe yarar herhangi bir savunma bulunduğunu vurgular. Bu gelişme XVII. yüzyılda da sürdü. 1668’de Evliya Çelebi şehrin geniş bir tasvirini yapar, burayı bir kadılık merkezi şeklinde tanıtır; sekizi müslümanlara, üçü hıristiyanlara ait on bir mahallesi, 1060 hânesi ve 300 dükkânı bulunduğunu yazar. Evliya Çelebi dokuz camiyi isimleriyle zikreder ve bunların dışında on bir mescidin mevcut olduğunu belirtir. Ayrıca dört mektep, iki tekke, bir hamam ve bir imaretten söz eder. Bu sonuncusu Hüsrev Efendi tarafından kurulmuştu; Hüsrev Efendi ayrıca bir cami yaptırmış, caminin girişinin üzerindeki kitâbede yapım tarihi 1010 (1602) olarak yazılmıştı. Bütün yapılar şehrin görünümüne uygun biçimde kiremitle örtülmüştü. Şehirde bedesten yoktu. Yedi kilisede “iffetli rahibeler ve peri yüzlü rahipler” görev yapmaktaydı. Evliya Çelebi ayrıca Vodina’da bir medresenin varlığını zikrederse de bu medrese 1660 tarihli resmî medrese listelerinde görünmemektedir. Evliya Çelebi ayrıca eski kalenin harabe kısımlarının hâlâ göründüğünü bildirir.

Arşiv kayıtlarında XVIII. yüzyılda inşa edilen, ancak tamamı 1912’den itibaren yıkılan pek çok cami, mescid ve okuldan söz edilir. Yüzyılın ilk yarısında Abdullah Paşa Vodina’da bir cami yaptırmıştı. 1765-1774 yılları arasında iki defa sadrazamlık yapan Muhsinzâde Mehmed Paşa da Vodina’nın Kopinik mahallesinde yeni bir cami inşa ettirip vakıf gelirini buraya bağışlamış ve babası Abdullah Paşa’nın yaptırdığı caminin gelirini arttırmıştı. Vakıf defterlerine göre Vodina’da Hasan Bey b. Ali Koç Bey ve Hasan Ağa b. İbrâhim Bey’in vakıfları da vardı. Çanakçı Mehmed Paşa Camii, Çelebi Çavuş Mescidi ve Hacı Hızır Bey Zâviyesi de bulunmaktaydı. 1792-1821 yılları arasında Vodina demir yumrukla yöneten, fakat şehir ve çevresinde büyük ölçüde güvenliği sağlayan Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın elindeydi. Selânik’teki Fransız konsolosu Felix Beanjour 1800 dolaylarında Vodina’da 12.000 nüfusun yaşadığını kaydeder. J. Hütz, Vodina’nın pek çok cami ve kilisesiyle pamuklu kumaş üreten tezgâhları bulunduğunu ve tütün üretimi yapan 12.000 kişilik nüfusa sahip olduğunu yazar. 1895 yılından hemen önce Avusturyalı antropolog Gustav Weigand, Kremu nehrinin Vodina boyunca aktığını not etmiştir. Ona göre iklim sağlıklı değildir, şehrin üçte biri Türkler’den meydana gelen 14.000 kişilik bir nüfusu vardır. Piskoposluk makamı Rumlar’ın elindedir. Bulgar sakinleri de bu kiliseye tâbidir; ancak bu durum Yunan sempatisinin değil piskopostan ve Türk otoritelerinden kaynaklanan korkunun eseridir.

1900’den birkaç yıl önce Vodina 11.070 nüfusu bulunan bir şehir olarak tasvir edilmiştir. Nüfusun 7000’i Bulgar, 4000’i Türk’tü. Geri kalanını Çingeneler ve Aromunlar (Makedon Rumenleri, Ulahlar) teşkil ediyordu. Kazada ise altmış dokuz köy vardı. Şehirle birlikte kazada 25.839’u Bulgar hıristiyanı, % 50’si Türkçe ve Bulgarca konuşan 15.948 müslüman nüfus mevcuttu. Bunların dışında 430 Aromun ve 873 Çingene (müslüman) vardı. Buna göre Vodina kazasının % 39’unu müslümanlar meydana getiriyordu. 1898-1902 yılları arasında Vodina’dan geçen Adolf Struck resmî kayıtlara göre şehrin on üç mahallesinde 1950 hânenin ve 3620’si Yunan, 3480’i Türk ve Çingene, 1530’u Slav ve
270’i Aromun toplam 8900 kişilik nüfusun bulunduğunu belirtir. Bununla birlikte nüfusun gerçek sayısı 12.500 civarında tahmin edilmektedir. 5420 kişiden 3900’ü patrikliğe bağlı olduğu için Yunan diye adlandırılıyordu, 1590 kişi de Bulgar Piskoposluğu’na tâbiydi. Üç büyük, dokuz küçük kilise vardı. Müslümanların altı büyük camisi mevcuttu. Ayrıca bir Yunan, Bulgar ve Türk okulu vardı. Şehirdeki şarap üretimiyle çevresindeki meyve ve tütün üretimi pamuk ekiminin artışından dolayı gerilemişti. Vodina’da ipekliler, kilim ve seramik üretiliyor, boyahaneler ve su gücüyle çalışan çırçır fabrikaları yer alıyordu. 1906 tarihli Selânik Vilâyeti Salnâmesi’nde Vodina’nın on beş mahallesi, beş camisi, yedi mescidi, yedi tekkesi, üç kilisesi, beş müslüman ve beş hıristiyan mektebi, askerî kışlası ve cephanelikleri, bir de medresesi olduğu belirtilir. Şehirde su ile dönen on sekiz adet tahıl ve yedi adet susam yağı sıkan değirmen mevcuttu. Selânik-Manastır demiryolu üzerinde bulunması sebebiyle giderek kalkınan şehrin nüfusu Osmanlı idaresinin son yıllarında 14.000’e ulaşmıştı.

18 Ekim 1912’de Vodina, Yunan ordusu tarafından ele geçirildi. Slavlar’ın ve Türkler’in zoraki ayrılışından sonra nüfus ciddi biçimde geriledi. 1912 tarihli bir Yunan tahminine göre şehirde 4000’i Yunan, 1530’u Bulgar, kırk altısı Türk ve birkaçı Sırp’tan meydana gelen toplam 5600 kişi yaşıyordu. 1916-1918 yıllarında seyahat eden Schulze-Jena ise 9400 kişilik bir nüfustan söz eder. 1955’te şehirde inceleme yapan Semavi Eyice buradaki yeni caminin altmış beş yıl önce, yani 1890’larda yapıldığının söylenmesine rağmen yapının esasının eski olduğunun anlaşıldığını belirtir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu cami Edessa şehir müzesinin deposuna dönüştürülmüş, 1972’de restorasyonu gerçekleştirilmiştir. Fakat 2009’da yine harap haldeydi. İç kesiminde caminin kubbesi tamamen Abdülhamid devrine ait son dönem Osmanlı duvar nakışlarıyla yarı oryantal, yarı barok unsurların karışımıyla ve daha çok pembe renklerin hâkim olduğu yumuşak renklerle süslüdür. Bu cami günümüzde Vodina’da ayakta kalan tek Osmanlı eseridir. Bir diğer eser de XII. yüzyıla tarihlenen ve XIV. yüzyıl ile XVIII. yüzyıla ait önemli fresk süslemeleriyle dikkat çeken Vorousi mahallesindeki Panagia Kilisesi’dir. Geç dönem Osmanlı şairlerinden Hasan Remzi Efendi ile (ö. 1871) Ahmed Şâdî de (ö. 1917) Vodina’da doğmuştur. Bir ziraî ticaret, dokumacılık ve halıcılık merkezi olan Vodina’nın nüfusu 2010 yılı tahminlerine göre 18.380 idi.



YENİCE-i VARDAR

Yunanistan’da tarihî bir kasaba.

Günümüzde Giannitsa adıyla anılır. Büyük Makedonya ovasının (Kampania) kuzey kenarında, Paikon dağlarının güney etekleriyle daha güneyde bulunan ve sığ bir göl
olan Yenice gölü (bugün kısmen kurutulmuştur) arasında yer alır. Burası Gazi Evrenos Bey tarafından XIV. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Kuzey Yunanistan’ın önemli ulaşım eksenlerinden Selânik-Vodina yolu kasabadan geçer. Evliya Çelebi’nin (1668) efsanevî hikâyesine göre Yenice fetihten sonra yıkılan iki küçük Bizans kalesi arasında ortaya çıkmıştır. Evrenos Bey ovanın yüksek tarafına cami, kervansaray, imaret, medrese, hamam ve su yolları inşa ettirmiş, Serez’de kendisine bağlı kişileri ve ailelerini bu yeni şehre yerleştirmiştir. Yer altından ve taş kemerlerle 10 kilometreden daha uzak mesafedeki Paikon dağlarından şehre içme suyu getirtmiştir. Yeni kasabanın civarındaki geniş ovalarda akıncı birliklerinin atlarını otlatmak için uygun yerler vardı. Evrenos Bey’in oğullarıyla halefleri, özellikle İki Yürekli Ali Bey (ö. 864/1460) ve Îsâ Bey (ö. 1470) döneminde bu yeni kasaba önemli bir Osmanlı kültür merkezi haline gelmiş, yeni cami ve mekteplerle süslenmiştir. Gazi Evrenos Bey, Şevval 820’de (Kasım 1417) Yenice-i Vardar’da ölünce Selçuklu tarzında inşa edilen büyük bir türbeye defnedilmiştir. Onun vakıflarına Makedonya’daki pek çok köy tahsis edilmiştir. 925 (1519) yılına ait Tahrir Defteri’nde yarısından fazlasının Türkçe, diğerlerinin Slavca ve Yunanca adlar taşıyan elli dokuz köy kayıtlıdır (BA, TD, nr. 70).

Selânik’in Osmanlılar tarafından fethi üzerine (833/1430) II. Murad, Yenice’den Selânik’e nüfus nakilleri yapmıştı. Buna rağmen Yenice gelişmesini sürdürdü. XV. yüzyılın son çeyreğinde Îsâ Bey’in oğlu Şemseddin Ahmed Bey bir dizi bina yaptırdı. Günümüze ulaşan Arapça vakfiyesinde binalar arasında bir mescid, bir medrese, bir çifte hamam, bir tek hamam, bir imaret, dört tarafındaki dükkânlarıyla birlikte bir bedesten, yine dükkânlarıyla birlikte bir han ve yeniden imar edilmiş su kemerinin de yer aldığı dikkati çeker. Bunlardan bedesten, han ve dükkânlar kasabanın güney tarafında, mescid (daha sonra cami), medrese ve tek hamam ise kuzeybatı tarafında bulunur. Şemseddin Ahmed Bey ayrıca çocuklarını eğitmek için Nakşibendî şeyhi meşhur âlim Abdullah-ı İlâhî’yi Yenice’ye davet etmiştir. Medresenin özellikle Şeyh (Molla) İlâhî için inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kasabanın kuzey tarafında bir vadide kurulan medrese kasabanın batısındaki tepede yer alan Ahmed Bey Mescidi’nin aşağısındadır. XX. yüzyılın erken dönemlerine ait posta kartları medresenin on (ya da on iki) öğrenci hücresiyle çevrili, sütunlu avlusu bulunan büyük bir yapı olduğunu gösterir. Abdullah-ı İlâhî 896’da (1491) Yenice’de vefat etmiş, mescidin arkasındaki bir türbede bulunan kabri daha sonra Büyük Tekke adıyla bilinecek olan yapıya dönüşmüştür. Burası Nakşibendî tarikatının Balkanlar’a yayılmasını sağlayan büyük bir ziyaret yeri özelliği taşır. Ahmed Bey vakfının giderleri kazadaki dört köyün vergi gelirleriyle karşılanmaktaydı (müslüman Hisarbeyli köyü, hıristiyan Bulgar ve Eflak köyleri, karışık Obroc köyü). Bunların dışında vakıf Karaferye kazasındaki Agostos (Náousa) köyü de vakfa aitti. Bu köy, Arabitsa nehrinin yukarısında en güzel yerde Abdullah-ı İlâhî için inşa edilen tekke civarında ortaya çıkmıştı. Buraya imtiyazlı bir statü verilmiş, vergi muafiyeti sağlanmıştı. 925’te (1519) 372 hıristiyan ve on bir müslüman hânesinden oluşan nüfusu vardı (BA, TD, nr. 70). İmtiyazlı konumuyla Agostos köyü XX. yüzyılın başlarında büyük bir merkez haline gelmiştir. 5650 kişilik nüfusunun 650’sini müslümanlar teşkil ediyordu. Vakfın kurucusu “Koca” Ahmed Bey 1502 veya 1503’te ölünce Abdullah-ı İlâhî’nin yanına gömüldü.

H. Lowry ve İ. Erünsal tarafından yapılan Evrenos ailesiyle ilgili bir araştırmaya göre (bk. bibl.) XVI. yüzyılın ilk yıllarında Koca Ahmed Bey’in kardeşi Hüseyin’in Gazi Evrenos vakfının mütevellisi olan oğlu İskender Bey dedesinin yıkılan camisinin yerine daha büyük bir bina inşa ettirmişti. Binanın yapım şekli inşasının II. Bayezid zamanında (1481-1512) gerçekleştiğine işaret eder. Yapının, biraz daha eski olan İstanbul’daki Şeyh Vefa Camii ile de benzerliği olduğu düşünülür. Daha önce kabul edildiği gibi binadaki kubbe ya da ahşap kaplamalı portiko, 2005 yılında Mavrokefalidou tarafından basılan çok sayıdaki eski posta kartlarının da gösterdiği gibi hiç var olmamıştır. Söz konusu yapı Büyük Cami ya da İskender Bey Camii adıyla tanınmıştır. Evliya Çelebi camiyi 1668’de tasvir etmiş ve inşa tarihini 916 (1510-11) olarak vermiştir. Dubrovnik kayıtlarında İskender Bey (Schenderbegh Aurenosovich) 1517 ve 1518’de Hersek sancak beyi olarak gösterilir. Şecereye göre 27 Safer 925’te (28 Şubat 1519) İskenderiye (Kuzey Arnavutluk’taki İşkodra) sancak beyi iken vefat etmiştir.

Yenice-i Vardar’ın bugüne ulaşan en eski tahrir defteri 925 (1519) yılına ait olup buna göre kasabada 793 hâne ve 284 mücerretten (bekâr erkek) meydana gelen müslüman nüfusu (4000 dolayında), yirmi beş hâne hıristiyan ve yirmi beş hâne de yahudi bulunmaktaydı (BA, MAD, nr. 170).
hüsnü yazıcıBu rakamlar 4000’i biraz geçen bir nüfus miktarını verir. Nüfusun % 94’ü müslümanlardan oluşmaktaydı. Daha sonraki tahrirler (936 [1530], 957 [1550] ve 1568) nüfusta belirgin bir düşüşe işaret eder; 1540’tan sonra bu düşüşün hızını kestiği anlaşılmaktadır. Âni düşüşe, Belgrad-Sirem ve Slavonya’nın kuzeyinde yeni fethedilen ve elverişli toprakları bulunan bölgelere yapılan göçlerin yol açtığı düşünülebilir. 1521’den sonraki on yıllarda düşüş ya da durağan nüfus olayı Balkanlar’daki pek çok şehirde görülmektedir. İkinci bir ihtimal, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilk yıllarındaki sürgün veya 1520’lerdeki korkunç bir salgın ya da bu üç faktörün bir arada bulunmasıdır. 994 (1586) yazında Yenice-i Vardar’ı ziyaret eden Âşık Mehmed şehri suru olmayan; camileri, hamamları, pek çok pazar yeri ve bir bedesteni bulunan açık bir yerleşim birimi diye tanımlar. Ayrıca Gazi Evrenos Bey ve Abdullah-ı İlâhî’nin türbesinin yanında yolculara yemek verilen Evrenos oğlu Îsâ Bey’in bir imaretinden söz eder. Âşık Mehmed kasabadaki birkaç medresenin varlığını haber verir; kasaba ahalisinin zeki insanlar olduğunu, pek çok ulemâ ve muallimin bulunduğunu söyler. Daha sonra 1668’de şehri gören Evliya Çelebi burası hakkında geniş bilgi verir. Ona göre 1500 evi, on yedi mahallesi vardır. Evler bahçelidir ve taştan yapılmıştır. Sancak beyleri ve ileri gelenler tarafından inşa ettirilen, en büyüğü İskender Bey’e ait on yedi camisi bulunur. Yedi mektebin yanında kasabada üç imaret mevcuttur (Abdullah-ı İlâhî’nin medresesindeki imaret, Receb Çelebi’nin imareti, ve Gazi Evrenos Türbesi imareti). Kasabanın üç hamamı bulunuyordu (bunların ilki Gazi Evrenos tarafından Çarşı bölgesinde, daha küçüğü ise Abdullah-ı İlâhî Tekkesi’nin aşağısındaki vadide Evrenosoğlu Ahmed Bey tarafından inşa ettirilmişti). Pazar yerinde altı kubbeli, demirle kaplanmış, dört kapısı olan bir bedesten yer alıyordu. Pazar kesiminde 740 dükkân vardı. Evliya Çelebi, Yenice’deki insanların nasıl giyindiğini de ayrıntılı biçimde anlatır ve Âşık Mehmed gibi kasabanın ve civar ahalisinin yaz aylarında taşındıkları Yenice yaylasını da anar. Evliya Çelebi’nin ziyaretinden hemen sonra İskender Bey Camii’nin büyük kubbesi yıkıldı, fakat tekrar inşa edilmedi. Ancak vakfın mütevellisi Evrenosoğlu Süleyman Bey tarafından 1081’de (1670) caminin kubbesi yerine ahşap bir çatı yapıldı. Aynı yıllarda IV. Mehmed Yenice’yi ziyaret etti ve Süleyman Bey’in evinde kaldı.

1167’de (1754) Evrenosoğlu Şerif Ahmed kasabaya yüksek bir saat kulesi inşa ettirdi. Bu yapı fazla tanınmayan şair Ferîd’in yazdığı kitâbesiyle günümüzde hâlâ ayaktadır. 1805’te William Martin Leake, Yenice’yi daha önceki önemine dikkat çekercesine pek çok cami harabesinin bulunduğu bir kasaba olarak tasvir eder. 1831 nüfus sayımında Yenice-i Vardar kazasının kadın ve erkek toplam 13.622 kişilik müslüman nüfusu ve 8570 kişi civarında hıristiyan nüfusu vardı. 1848 Eylülünde İngiliz sanatçısı Edmund Lear kasabanın ayrıntılı bir panaromasını çizdi; ona göre burada yüksek minareleri bulunan dördü kubbeli altı cami mevcuttu. En çok dikkat çekeni ise Büyük Evrenosoğlu İskender Bey Camii idi. 1303’te (1885-86) Gazi Evrenos vakfının mütevellisi Mehmed Şefik Paşa, günümüzde mevcut olmayan uzun tamirat kitâbesinde de aktarıldığı gibi (Lowry - Erünsal, s. 36, 91-95) eski Evrenos türbesini XIX. yüzyılın Avrupa üslûbunda yeniden inşa ettirmiştir. Türbenin ön girişinin üzerinde yer alan kitâbeye göre bina 1910 yılında tekrar onarılmıştır.

Kāmûsü’l-a‘lâm’da Yenice-i Vardar 8281 kişilik nüfusu, on camisi, iki medresesi, bir rüşdiyesi, altı ibtidâî mektebi, ayrıca Yunan ve Bulgarlar’a ait mektepleri olan bir kasaba şeklinde tanımlanır. Kasabada 520 dükkân, otuz beş han, üç hamam, iki imaret ve büyük bir kışla bulunur. Yenice-i Vardar’ın eskiden daha müreffeh bir yer olduğu, kasabada yetişmiş pek çok âlim ve şairin varlığı da zikredilir. Karacaâbâd nahiyesiyle birlikte Yenice kazasının seksen dokuz köyü ve çoğunluğunu müslüman Türkler’in, diğerlerini Yunanlılar ile Bulgarlar’ın teşkil ettiği 40.394 kişilik bir nüfusu mevcuttur. Kasaba civarındaki verimli geniş ovada buğday, çavdar, yulaf, arpa, darı, mısır, pirinç, pamuk, tütün ve diğer ürünler yetiştirilir. Yörede ipek böcekçiliği yapılır, yıllık 100.000 okka (128.000 kg.) ipek kozası elde edilir. Ancak 1900 yılında Vasil Kançov’un ayrıntılı istatistiği bunlardan farklı sayılar verir. Buna göre 5100 Türk, 4000 Bulgar-hıristiyan, 300 Çingene, doksan yahudi, yirmi beş Yunanlı ve yirmi dört Eflaklı (Ulah) nüfusu bulunmaktadır. Yenice-i Vardar kazası doksan bir köye sahiptir. Kazada 9485’i Türkçe, 12.170’i Bulgarca konuşan müslüman Pomak, 24.789 Bulgar hıristiyan, 274 hıristiyan Eflak, yirmi dört Yunanlı ve 900 civarında müslüman Çingene’den meydana gelen toplam 48.760 kişilik bir nüfus vardır. Bu nüfusun 26.234’ü hıristiyan ve 22.555’i (% 46) müslümandır. Kāmûsü’l-a‘lâm’da müslümanların sayısı yüksek gösterilirken Kançov, Bulgarlar’ın sayısını yüksek gösterir. Bununla birlikte 1831-1900 yılları arasındaki yetmiş yıl boyunca sayımlar, Slavlar’la Yunanlılar tarafından uygulanan stratejiler doğrultusunda Osmanlı Balkanı’nın çoğu yerinde gözlenen bir durum olarak hıristiyanlarınmüslümanlardan çok daha hızlı biçimde arttığına işaret eder. 1900 yılı dolayında Makedonya topraklarıyla ilgili geniş bir araştırma yapan Adolf Struck, Yenice’yi 2000 evi olan, 6000’i Türk, 3000’i Slav, 700’ü Yunanlı ve Eflak’tan (Aromun) oluşan toplam 9700 kişilik nüfusa sahip bir yer diye tanıtır. Struck sadece yedi caminin varlığından söz eder. Kasabada bulunan pek çok harabenin eskiden buranın ne kadar çok önem taşıdığına işaret ettiğini belirtir. XIX. yüzyılda kasabada korkunç bir veba salgını çıkar; bu sebeple ahalinin çoğunluğu kasabayı terketmiş, nüfusu da hızlı bir düşüşe geçmiştir. Struck, Evrenosoğlu Ahmed Bey ve Abdullah-ı İlâhî Türbesi’ni görmüştür. Her ikisine karşı müslüman ahali derin bir saygı duymaktadır. Gazi Evrenos’un ve Ahmed Bey’in büyük su kemeri ayaktadır ve hâlâ kasabanın su ihtiyacını karşılamaktadır.

I. Balkan Savaşı’nda Osmanlı ve Yunan orduları arasındaki Yannitsa savaşı esnasında (11 Kasım 1912) Yenice-i Vardar’ın büyük bölümü yakılmış ve tahribata uğramıştır. Lozan Antlaşması’nın ardından Makedonya Türkleri ile Anadolu’daki Yunanlılar mübadele edildi. Yakınlardaki Moglena bölgesinin müslüman Ulahları gibi kasaba ve civarındaki yerlerde kendilerini müslüman ve Türk olarak tanımlayan ve Bulgarca konuşan Pomaklar bölgeyi terke zorlandı. Yunan ordusunun Makedonya’yı ele geçirmesi sırasında Bulgar piskoposluğuna bağlı kalmayı tercih eden Bulgar hıristiyanları kuzeye kaçtılar. Daha önce Yunan kilisesine bağlı kalanlar ise zamanla Grekleşti. II. Dünya Savaşı esnasında 1944 Eylülünde kasaba yeniden tahribata uğradı. Savaş sırasında vadideki Evrenosoğlu Ahmed Bey Camii ile Abdullah-ı İlâhî Türbesi’nin aşağısında yer alan çok kubbeli medresenin de aralarında bulunduğu harabe halindeki Osmanlı binalarının çoğu yıkıldı. 1967’de kasabanın en aşağı kısmında Paleo Pazarou (Eskipazar) diye adlandırılan yerde tarihî bir şadırvanın kalıntılarından olan ince bir mermer yalak hâlâ ayakta idi. II. Dünya Savaşı’ndan önce burada Şadırvanönü Han’ı mevcuttu ve yakınlarında altı kubbeli olan büyük Evrenosoğlu Ahmed Bey Bedesteni’nin kalıntıları vardı. Her iki binayı da Yenice’nin eski sakinleri çok iyi hatırlar. 1988’de İskender Bey Camii’nin yakınında bir apartmanın temelini atmak için yapılan kazıda büyük bir hanın alt katmanları ortaya çıktı. Bu kalıntılar sessizce ortadan kaldırıldı. Yunan ordusuna ait bir askerî kampın içinde bulunan Ahmed Bey Camii topçu atışları için hedef olarak kullanıldı. Portikonun yarısı, kubbenin büyük bir bölümü yıkıldı. 2009’da burası hâlâ aynı biçimdeydi.

Son yıllarda ayakta kalan Osmanlı binaları Yunan arkeolojik hizmetlerinin korumasına alındı. Bunlar Gazi Evrenos ve torunlarının türbeleri, yakınlardaki saat kulesi, Gazi Evrenos Hamamı, yıkık durumdaki Ahmed Bey Camii, Abdullah-ı İlâhî Hamamı, daha önce Evrenosoğlu Ahmed Bey’in mezarı olduğu söylenen XV. yüzyıldan kalma bir kubbeli mektep, İskender Bey Camii’nin harabesi ve 1949’dan itibaren Saint Paraskevi Kilisesi’ne dönüştürülen, daha önceki Şehreküstü mahallesinde yer aldığı bilinen bir türbeden ibarettir. 1916’da çekilen fotoğraflar çatıyla kaplı bir camiyle yanında bir türbenin varlığını göstermektedir. 2005-2006’da uzun bir süre pamuk fabrikasının deposu olan Gazi Evrenos Türbesi, Yunan arkeoloji hizmetlerince restore edilmiştir. Çalışmalar esnasında Evrenos’un mezarı açılmış, kemikleri (ve bulunan tesbihi) Selânik’e götürülmüştür. Kısa bir müddet sonra saat kulesi tamir edilmiştir. Aynı restorasyon planı ayakta kalan diğer Osmanlı binaları için de yürütülmüş, ancak Yunan Devleti’nin karşılaştığı ekonomik kriz sebebiyle bu faaliyetler sekteye uğramıştır.

Yenice-i Vardar aralarında şairler, yazarlar ve tasavvuf erbabının da bulunduğu birçok kişinin memleketidir. Bu çizgi XV. yüzyılın ikinci yarısında Şeyh Abdullah-ı İlâhî ve Haydarî şeyhi Baba Ali Mest-i Acemî ile başlar, bütün XVI. yüzyıl boyunca devam eder. Şair Nesîmî tarzında yazan Usûlî, Hurûfî şiirleri kaleme alan Derûnî, bütün Doğu dillerinde şiir yazan Yûsuf Sîneçâk, talebesi Hasan Sunahî ve kardeşi Hayretî, tarihçi ve şair Âgehî Mansûr Çelebi, divan şairi ve Mevlevî dervişi Garîbî, büyük şair Hayâlî Bey yanında ulemâdan Hâfız Mahmud Vardârî, Vardârî Şeyhzâde Mehmed Efendi ve Abdülkadir Vardârî zikredilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VIII, 170-176; Gibb, HOP, II, 373-375; III, 45-46, 58-69; A. Struck, “Die Makedonischen Niederlande”, Zur Kunde der Balkanhalbinsels, Sarajevo 1908, VII, 67-68; L. Schulze-Jena, Makedonien, Landschafts-und Kulturbilder, Jena 1927, s. 128-129; M. Kemal Özergin, “Rumeli Kadılıkları’nda 1078 Düzenlemesi”, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara 1976, s. 251-309; A. Stojanovski, Gradovite na Makedonija od krajot na XIV do XVII vek, Skopje 1981, s. 27, 36-37, 67-72, 92-95; V. Kravari, Villes et villages de Macédoine occidentale, Paris 1989, tür.yer.; M. Kiel, “Yenice-i Vardar (Vardar Yenicesi-Giannitsa): A Forgotten Turkish Cultural Centre in Macedonia of the 15th and 16th Century”, Studies on the Ottoman Architecture of the Balkans, Aldershot 1990, IV. Makale; E. I. Kanetaki, Othomanika Loutra ston Elliniko Horo, Athens 2004, s. 168-171; E. Mavrokefalidou, Giannitsa: Historical Photographic Album, Giannitsa 2007; F. Karagianni, “Giannitsa in the Ottoman Period”, Ottoman Architecture in Greece (ed. Ersi Brouskari), Athens 2008, s. 290-295; H. W. Lowry, The Shaping of the Ottoman Balkans: 1350-1550, Istanbul 2008, s. 58-64; a.mlf., In the Footsteps of the Ottomans: A Search for Sacred Spaces and Architectural Monuments in Northern Greece, Istanbul 2009, s. 79-81; a.mlf. - İsmail E. Erünsal, The Evrenos Dynasty of Yenice-i Vardar: Notes and Documents, Istanbul 2010; Mehmed Çavuşoğlu, “Hayretî’nin Yenice Şehr-engîzi”, GDAAD, sy. 4-5 (1976), s. 81-100; V. Demetriades, “The Tomb of Gâzi Evrenos Bey at Yenitsa and its Inscription”, BSOAS, XXXIX (1976), s. 328-332; a.mlf., “Problems of Landowning and Population in the Area of Gazi Evrenos Beğ’s Vakf”, Makedonika, XXIII, Thessaloniki 1981, s. 43-57; Kāmûsü’l-a‘lâm, VI, 4803-4804; Semavi Eyice, “Gazi Evrenosoğlu Camii ve Türbesi”, DİA, XIII, 449-450.